7 Şubat 2013 Perşembe

BAŞIMIZA TAŞ YAĞACAK



Bu hafta sizlerle çok önemli bir konuyu paylaşacağım. Dikkatle okumanızı öneriyorum.

Her zaman ısrarla vurguladığım gibi 1983 yılında yayınlanan 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu (TSHK) ile özel sektöre de havayolu işletmeciliği hakkı tanınması, Türk sivil havacılık tarihi bakımından bir dönüm noktasıdır. Söz konusu kanunun çıkmasına müteakip, ülkemizde özel havayolu işletmeleri kurulmaya başlamıştır. Bulunduğumuz noktadan geriye dönüp baktığımızda her şeye rağmen özel havayolu kurma ve işletme konusunda çok önemli tecrübeye ve bilgi birikimine sahip olduğumuz anlaşılmaktadır.

Geçtiğimiz 25 yılda yaklaşık olarak mevcut havayolu işletmelerimizin iki katı kadar işletmenin bir şekilde piyasadan çekilmek zorunda kaldığını biliyoruz. Bunun nedenlerinin havacılık eğitimi veren üniversitelerimizde master veya doktora tezi olarak incelenmesinde fayda var. Tabi ki bu işletmelerimizin piyasadan çekilmesinin kimilerine göre yüzlerce nedeni olabilir. Ancak bana göre üç temel nedeni var: Kötü yönetim, yeterli mali güce sahip olamama, dünyada ve ülkemizde sık sık yaşanan küresel mali ve siyasi krizler... 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden başlayarak geçen 20 yılda hemen hemen her yıl havacılığımız bir şekilde bir kriz yemiştir.

Kabul etmek zorundayız ki, bir şekilde piyasadan çekilen her işletme arkasında telafisi mümkün olamayan derin hasarlar bırakmıştır. Buna serbest piyasa ekonomisinin cilvesi de diyebiliriz. Ancak sonuçta bu konuda en büyük mağduriyeti de işini iyi yapan belirli bir standart ve sürdürülebilir bir büyüme yakalayan işletmeler yaşamıştır. Sık sık piyasadan çekilmelerin yaşandığı ülkemizde, başta uçak kiralayan lesörlerin, yurt dışındaki büyük tour operatörlerinin, EUROCONTROL’ün, sigorta şirketlerinin, havaalanlarının, yer hizmetleri, ikram ve yakıt kuruluşları nezdinde Türk şirketlerinin çok itibarı olmadığı gerçeğini kabul etmemiz gerekir.

Tecrübeme dayanarak söylüyorum ki SHGM tarafından çeşitli konularda yapılan yasal düzenlemelerde de en kötü emsal kriter alındığı için işini iyi yapan işletmeler bir kez daha mağdur edilmektedir.

Geçmiş yıllarda SHGM’de çalışanlar olarak bizim en büyük hayalimiz Türkiye’de bilinen büyük sermaye gruplarından en az birisinin havacılığa girmesiydi. Bunun yaratacağı rekabetin havacılığımıza çağ atlatacağını ve standardın çok yükseleceğini düşünüyorduk. Hatta bu konuda çok da çaba sarf ettik. Nihayet bu gerçekleşmiş oldu. Biz de yakinen izliyoruz. Gerçekten bizim tahminlerimiz mi gerçek çıkacak, yoksa Türk insanının genel karakteristik yapısından kaynaklanan iyiyi örnek alıp iyi olmak yerine iyinin işlerinin hep kötü gitmesi için dua edip, önünün çeşitli entrikalarla kesilmesini, sürekli eteğinden tutulup çekilerek onun kötüye benzemesinimi bekleyeceğiz, bunu göreceğiz.

Serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerde ünlü sözümüzde de belirtildiği gibi “kar-zarar kardeştir” başarı olduğu gibi, bunun tersi de olabilir. Havacılıkta yaşanan da budur. Bugüne kadar tüm çabalarına rağmen başarılı olamadığı için yine de onuruyla, gururuyla, kırmadan dökmeden, yakmadan yıkmadan, en az hasarla piyasadan çekilenler olduğu gibi çeşitli entrikalar çevirerek kendisinin batması yetmiyormuş gibi eşe, dosta, konuya, komşuya ve sektöre zarar vererek küçük hesaplar yapıp iyice küçülerek ve itibarsızlaşarak piyasadan çekilenler de olmuştur. Oysaki sadace havacılıkta değil ticaretin her dalında insanların sermayesinin %90’ı itibarıdır. Bu itibarın ufak tefek hesaplarla heba edilmesi yerine, korunması için daha hassas olmakta fayda var diye düşünüyorum.

İtiraf etmek zorundayım ki Ankara’da SHGM’de çalışırken İstanbul’da sektörde olup biten çok şeyden tam bilgimiz olamamış. Yaklaşık üç yıl oldu İstanbul’dayım duyduklarım, gördüklerim yaşadıklarım beni çok şaşırttı. Örneğin uçuşları durdurulan aprondaki uçaklardan parça sökülüp satıldığının çok yaygın olduğunu duymuştuk. Ancak piyasadan çekilen havayolu işletmelerinin uçuşları durdurulan uçaklarının dokümanlarının (bakım kayıtları vb) çalışanları tarafından işletmelerin yöneticileri veya sahiplerinin de bilgisi dahilinde çalınıp daha sonra “batan geminin malları bunlar” diye lesörlere pazarlandığını ilk defa şimdi duydum ve çok şaşırdım.

Bu şuursuz davranışın Türk sivil havacılığının itibarına ve lesörlerin üzerinde yaratacağı olumsuzluk nedeniyle mevcut havayolu işletmelerine verebileceği zararı düşünemeyecek kadar gözü kararmış bu insanların vakit geçirmeden sektörün dışına atılması, varsa lisans ve diğer tüm yetkileri iptal edilerek bunlar hakkında ivedi olarak tüm yasal işlemlerin başlatılması gerekir diye düşünüyorum.

Her türlü olumsuzluğa rağmen lesörlerin Türk havayolu işletmelerine daha iyi koşullarda ve daha kolay uçak kiralaması için SHGM’nin gösterdiği çabaların en yakın şahidi olarak bu tür tutum ve davranışların en ağır cezalarla cezalandırılması, endüstrinin menfaatinedir. Çünkü lesörler uçaklarını işletmelere vermeden önce bu konulardaki yasal alt yapımız ve temerrüte düşülmesi halinde uçağın tescilden düşmesi ve dökümanların kendilerine teslim edilmesi konularında çok detaylı araştırmalar yapmaktadırlar. Bilindiği gbi bu dökümanlar olmadan uçakların başka işletmecilere kiraya verilebilmesi veya başka bir ülkenin tesciline geçirlilebilmesi mümkün değildir. Mümkün olsa bile milyonlarca dolar ekstra harcama yaparak uçaklara “D” bakım yaptırılması gerekir. Dünyadaki onlarca ülkeye de lesörler tarafından uçak verilmesinden imtina edilmesinin nedenleri bunlardır. Bu güne kadar da SHGM bu konularda lesörlere gerekli garantileri vermiştir ve yaptığı yasal düzenlemelerde uçakların dokümanlarının işletmeler tarafından korunmasının zorunlu olduğunu garanti altına almıştır. Sektörde kendini bilmez bir kaç kişinin görevden vazife çıkararak bu tür çirkin oyunlara kendileri alet olduğu yetmiyormuş gibi işletmelerin yöneticilerini ve sahiplerini de alet etmelerinin bedelini tüm sektörün bir gün çok ağır bir şekilde ödeyeceğini hep birlikte göreceğiz.

Milyonlarca dolarlık işletmeleri batırdıktan sonra üç beş kuruş için bu tür işlere tenezzül eden kemirgenler veya bu tür işlere alet olanların bile bile sektörde barındırılması sektöre yapılacak en büyük kötülüktür. Bir çok konuda aralarında mutabakat sağlama yeteneği olmayan sektörün en azından bu konuda ortak bir tavır sergilemeleri kendi menfaatlerinedir. Sağdan say soldan say neresinden bakarsanız bakın sektöre sürekli zarar veren bir avuç insan var ve bunlar da sürekli sektörde barınabiliyorlar. Birisi çıkıp da bunun nedenini bir izah etse de biz de anlasak.

Bu sorunun iyice kangrene dönüşmemesi için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerekir. Gerekirse uçakların dokümanları yediemine teslim edilmeli veya işletmelerin işletme ruhsatları iptal edilmeden önce dokümanlara SHGM tarafından el konulmalıdır. Aksi halde bu sorun artarak devam edecek zaten Türk işletmelerine uçak vermekte çok istekli olmayan lesörler belki de yeni önlemler almak zorunda kalacak ve dokümanlar için de ayrıca teminat istemek zorunda kalacaklardır. İşletmelerin veya insanların kendilerine zarar vermeleri kendi iradeleridir. Ancak Türk sivil havacılığına zarar vermeleri onları çok aşan bir konudur. Bu ve buna benzer olayları duydukça başımıza taş yağacak diye korkmuyorum da değil yani.

Bu olay bana buna benzer olayların yaşanmasından sonra SHGM’de çalışan bir arkadaşın yüzlerce kez anlattığı bir fıkrayı hatırlattı. “Adam mahkemede idama mahkum olur ve jandarmalar tarafından hapishaneye götürülürken eşi arkadan bağırır: “Herif, herif... Gelirken bana kırmızı bir Erbi (elbise) almayı unutma”

Milyonlarca dolar para batırılmış, yüzlerce insan işsiz kalmış, batışın yarattığı domino etkisiyle başta havacılık endüstrisi olmak üzere yüzlerce farklı kurum ve kuruluş etkilenmiş, birileri de ‘Bana uçakların dokümanlarını çalıp getirmeyi unutmayın(!)’ diye bağırıyor... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder