HER İLE BİR HAVAALANI
İSTANBUL'A 3'ÜNCÜ (6'INCI) HAVAALANI
Elbetteki ülkemizde de modern çağın gereği olan kara,
deniz, hava, demiryolu ve boru hatlarıyla taşımacılık modlarının tamamının
entegre bir şekilde kullanılarak kombine taşımacılık geliştirilip
yaygınlaştırılmalıdır. Zaten bu durum gerek kalkınma planlarında gerekse de
yapılan tüm ulaştırma şuralarında defalarca vurgulanmıştır.
Ancak, unutulmamalıdır ki ülkemiz, Edirne’den Kars’a 1651 km olan, 777 bin km² yüz ölçümlü, ticaret ve turizm merkezleri dağınık, zorlu doğa ve iklim koşullarına sahip büyük bir ülkedir. 1976 yılında benim Ulaştırma Bakanlığı’nda işe başladığım tarihte yapımına başlanan Ankara- İstanbul hızlı tren projesinin benim 32 yıl çalışıp, 21 hükümet, 33 bakan eskitip emekli olmama rağmen bu güne kadar geçen 35 yılda bitmemek için direnmesinin, ülkemizdeki inşaat sektörünün gelişmemişliği veya bu projeye yeterli kaynak ayrılamamasıyla da ilgili olduğunu sanmıyorum. Türk inşaat sektörünün gelişmişlik düzeyini ve başarısını tüm dünya kabul etmektedir. Sadece Ayaş Tüneli için yaklaşık 1 milyar doların harcandığı da bilinmektedir.
Ancak, unutulmamalıdır ki ülkemiz, Edirne’den Kars’a 1651 km olan, 777 bin km² yüz ölçümlü, ticaret ve turizm merkezleri dağınık, zorlu doğa ve iklim koşullarına sahip büyük bir ülkedir. 1976 yılında benim Ulaştırma Bakanlığı’nda işe başladığım tarihte yapımına başlanan Ankara- İstanbul hızlı tren projesinin benim 32 yıl çalışıp, 21 hükümet, 33 bakan eskitip emekli olmama rağmen bu güne kadar geçen 35 yılda bitmemek için direnmesinin, ülkemizdeki inşaat sektörünün gelişmemişliği veya bu projeye yeterli kaynak ayrılamamasıyla da ilgili olduğunu sanmıyorum. Türk inşaat sektörünün gelişmişlik düzeyini ve başarısını tüm dünya kabul etmektedir. Sadece Ayaş Tüneli için yaklaşık 1 milyar doların harcandığı da bilinmektedir.
Bu nedenle geçmiş yıllardaki hükümetler
tarafından yerel yöneticilerin ve yöre halkının yoğun talepleri doğrultusunda
uzunca bir süre uygulanan “Her İl’e Bir Havaalanı” politikası ile yaygın hava
taşımacılığı için gerekli olan temel altyapının oluşturulmasının ülkemiz için
doğru bir politika olduğunu değerlendiriyorum.
Şu gerçeği de kabul etmek zorundayız ki; geçmiş
yıllarda birçok havaalanının yapımında kamu yararı, ulusal ekonomi unsurları,
kârlılık ve verimlilik ile projelerde öncelik ve ekonomik yapılabilirlik
kriterleri ön planda tutulmayarak daha çok, milli güvenlik, yörede yaşayan
halka hizmet götürmek, bulundukları bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel
gelişmesini ve turizmini canlandırabileceği düşüncesiyle yola çıkıldığı ve bir
moral yapı düşüncesiyle kamu alt yapı yatırımı olarak yapıldığı
anlaşılmaktadır. Havaalanlarında yatırımların geri dönüş hızı son derece
yavaştır. Bu yatırımlar, bu gerçek bilinerek yapılır.
1983 yılında yürürlüğe giren 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu ile özel hava alanı veya terminal yapımını ve özel hava yolu taşımacılığını geliştirecek önemli düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca, zaman ve hız faktörünün çok önemli olması nedeniyle, hava ulaşımının çok süratli, rahat ve emniyetli oluşu ve bu sahadaki dünya teknolojisinin sürekli ve hızlı bir gelişim içinde bulunması, diğer ulaşım araçlarına nazaran yolcu ve yük taşımacılığında hava taşımacılığının önemini daha da arttırmıştır. Bu nedenle ülkemizde hava taşımacılığının geliştirilip yaygınlaştırılmasına öncelik verilmesinin ülkemiz için doğru bir tercih olduğunu düşünüyorum.
1983 yılında yürürlüğe giren 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu ile özel hava alanı veya terminal yapımını ve özel hava yolu taşımacılığını geliştirecek önemli düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca, zaman ve hız faktörünün çok önemli olması nedeniyle, hava ulaşımının çok süratli, rahat ve emniyetli oluşu ve bu sahadaki dünya teknolojisinin sürekli ve hızlı bir gelişim içinde bulunması, diğer ulaşım araçlarına nazaran yolcu ve yük taşımacılığında hava taşımacılığının önemini daha da arttırmıştır. Bu nedenle ülkemizde hava taşımacılığının geliştirilip yaygınlaştırılmasına öncelik verilmesinin ülkemiz için doğru bir tercih olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca, sivil havacılık faaliyetlerinin mümkün olan
her il’e yaygınlaştırılması çalışmalarının etkisi ile 1980’li yıllardan
başlayarak gerek konvansiyonel hava alanlarımızın, gerekse bölgesel
(STOL) hava alanlarımızın sayısı da hızla artmaya başlamıştır. 1990’lı
yıllarda soğuk savaşın sona ermesi nedeniyle bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de askeri havaalanları sivil trafiğe açılmış ve böylece ülkemizdeki
sivil trafiğe açık hava alanı sayısı 23’ü uluslararası, 31’i iç hat trafiğine
açık,13’ü özel statülü olmak üzere 46 ilimizde toplam 67’e
yükselmiştir. Etüt çalışmaları tamamlanmış veya yapımı devam eden
havaalanları ile birlikte STOL havaalanları da dahil önümüzdeki 15 yıl
içersinde ülkemizde sivil trafiğe açık hava alanı sayısı 100’e ulaşacaktır.
Böylece hava taşımacılığının gelişmesi ve bölgesel
hava taşımacılığının gelişip yaygınlaşması için çok önemli bir atılım fırsatı
yakalanmıştır.
Bilindiği gibi Türkiye turizm konusunda iddaları ve
hedefleri olan bir ülkedir. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ile Türkiye
arasında ve yine göç veren illerimiz ile göç alan illerimiz arasında yoğun bir
devinim hareketi başlaması sonucunda illerimiz arasında yoğun bir yolcu trafiği
oluşmuştur. Aynı zamanda iletişim araçlarının daha etkin bir hale gelerek
toplumumuza yeni değerler kazandırması sonucu, toplumumuzun hayattan
beklentileri değişmiş ve talepleri de artmıştır.
Ayrıca , köyden kente göçün 1950’li yılların başından
itibaren hız kazanması sonucu Türkiye 1930’lu yıllarda nüfusunun %90'ı
köylerde yaşayan bir ülke iken, bu gün artık nüfusunun %80’i kentlerde
yaşayan , 81 ilinde üniversite bulunan , kişi başına milli gelirin 10 bin
doların üzerine çıktığı, nüfusu 74 milyon olan demografik bir yapı
sergilemektedir.
Ancak, 2000’li yıllara kadar THY’nin özelleştirme
kapsamında olması nedeniyle değerinin korunması amacıyla iç hatlarda THY’nin
tekelinin sürdürülmesi yönündeki siyasi karar ve havayolu işletmelerimizin filosunda
STOL havaalanlarımıza uygun küçük ve orta gövdeli uçak bulunmaması nedeniyle,
ülkemizdeki bir çok havaalanı yıllarca atıl olarak beklemiş hatta bazı hava
alanlarımızda hayvanların otlatıldığı veya kadınların döşek, yorgan, halı
yıkayarak kuruttukları bazı fotoğraflar basınımızda yer almıştır. Bu
durum da bazı siyasi partiler tarafından seçim malzemesi olarak
kullanılarak geçmiş yıllarda hava alanlarımız ve bunların yapılması
kararını vererek bu önemli değerleri ülkemize kazandıran siyasetcilerimiz siyaseten
yıpratılmaya çalışılmıştır.
Mevcut havaalanlarımızda verimliliğin arttırılması ve
kapasitenin etkin bir şekilde kullanılarak, bulundukları bölgede ekonomik,
sosyal ve kültürel gelişime katkıda bulunması, ülke turizmimizin
çeşitlendirilip yaygınlaştırılması ve bunun sonucu olarak da ülke ekonomisine
kazandırılması konusunda; 2003 yılında Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım
tarafından “ her Türk hayatında en az bir kez uçağa binecektir” sloganıyla iç
hatlarda başlatılan serbestleşme “uç Türkiyem uç” sloganıyla özel hava yolu
işletmeleri ve halk arasında kabul görmüş böylece, 1985 yılında 3 milyon
323 bin 448 olan iç hat yolcu trafiği, 2001 yılında 13 milyon 309 bin 39’a,
2009 yılında 41 milyon 227’ye, 2010 yılında ise 50 milyon 516 bin iç hat,
52 milyon 119 bin dış hat olmak üzere toplamda 102 milyon 705 bine
ulaşmış ve böylece hava yolu halkın yolu olmaya başlamıştır. Ayrıca şu anda 7
hava yolumuz 7 merkezden iç hatlarda 46, ayrıca 16 havayolmuz ise dış hatlarda
130 noktaya seferler düzenlemektedir. Dünyada uluslararası ve iç hat trafiğin
her yıl ortalama %5-6 oranında büyüdüğü Türkiye’de ise bu oranın %10’un üzerine
çıktığı bilinmektedir. Uçak üreticisi firmalar tarafından 1970 yılında başlayan
istatistiki veriler baz alınarak yapılan bir çalışmaya göre, dünyadaki trafiğin
her 15 yılda bir iki katına çıktığı anlaşılmaktadır. Türkiye’de ise her
13 yılda bir trafik iki katına çıkmaktadır.
Havayoluyla iç hat taşımacılığında 2003 yılında
başlatılan serbestleşmeye rağmen halen iç hat yolcu taşımacılığımızın
yaklaşık % 90’ı karayolu ile yapılmakta olup, ülkemiz dünyanın en büyük otobüs
filosuna sahip ülkelerden birisi durumundadır ve hatta AB üyesi 27 ülkenin
elinde bulunan toplam otobüs sayısının iki katı bir filoya sahip
olduğumuz bilinmektedir. Bunun sonucu olarak da trafik kazalarında da her yıl
dünya standartlarının çok üzerinde bir artış yaşanmaktadır. Türkiye’de iç
hatlarda yılda yaklaşık 500 milyon seyahatin olduğu, bunun 52 milyonunun
havayoluyla taşındığı düşünüldüğünde, rakamın en az yüzde 20’ler civarına yani
100 milyonun üzerine çıkarılması gerekmektedir.
Havayolu taşımacılığına olan talep, geçen her gün artmakta ve Atatürk Havalimanı (AHL) bu talebi karşılamakta zorlanmaktadır. 2010 yılında toplam yolcu trafiği 32 milyon 145 bin olan AHL’de geçen her gün hem uçak trafiğinin, hem de yolcu trafiğinin artarak devam etmesi zaten verimsiz kullanılan bu havaalanında kapasite problemi yaratmaya başlamıştır. Bu nedenle bütün dünyadaki örneklerinde olduğu gibi bu tür büyük yerleşim bölgelerindeki uçuşların ikinci ve üçüncü havaalanlarına kaydırılması sorunun bir çözümü olarak görülmektedir.
Havayolu taşımacılığına olan talep, geçen her gün artmakta ve Atatürk Havalimanı (AHL) bu talebi karşılamakta zorlanmaktadır. 2010 yılında toplam yolcu trafiği 32 milyon 145 bin olan AHL’de geçen her gün hem uçak trafiğinin, hem de yolcu trafiğinin artarak devam etmesi zaten verimsiz kullanılan bu havaalanında kapasite problemi yaratmaya başlamıştır. Bu nedenle bütün dünyadaki örneklerinde olduğu gibi bu tür büyük yerleşim bölgelerindeki uçuşların ikinci ve üçüncü havaalanlarına kaydırılması sorunun bir çözümü olarak görülmektedir.
Havacılık sektörünün gelişiminde en önemli
parametrelerden birinin nüfus olduğu gerçeğinden hareketle; 2023 yılına yönelik
bir demografik projeksiyonda, dünyadaki mega-kentlerin sayısının giderek
arttığı anlaşılmaktadır. Halen dünya genelinde nüfusu 20 milyonun üzerinde 5
kent bulunmakta iken 13 yıl sonra bu sayının 16’ya çıkacağı beklenmektedir.
Avrupa genelinde, mega-kent klasmanına geçecek olan yegane şehir İstanbul
olacaktır. Görünen o ki, önümüzdeki 10 yılda, havacılık sektörünün ağırlık
merkezlerinin yeniden belirlendiği bir dünya haritası ortaya çıkacaktır.
İstanbula 100 milyon yolcu/yıl kapasiteli
konvansiyonel bir havalimanın yapılmasını ilk olarak 1992 yılında Devlet
Planlama Teşkilatı’nda(DPT) yapılan havacılık yatırımları toplantısında SHGM
olarak biz önerdik. Ancak bizim bu önerimiz o günkü DPT havacılık sektör
uzmanları ve diğer katılımcılar tarafından gerçekci bulunmadığı gibi tebbessümle
karşılandı.
1990 yılında eski Sovyetler Birliği’nin dağılmasına
müteakip bu ülkelerden başta Istanbul AHL olmak üzere ülkemize yönelik olarak
başlayan yoğun hava taşımacılığına maalesef ki Türkiye hazırlıksız
yakalanmıştır. Kısa vadede AHL’nin kapasitesini artırmak veya yeni bir
havaalanı yapmak mümkün olamadığı için çeşitli çözüm önerileri
geliştirilmiş ve kısa vadede Tekirdağ Çorlu, Bursa Yenişehir ve İzmit Cengiz
Topel Askeri havaalanları sivil trafiğe açılmış, önemli miktarda da yatırımlar
yapılarak trafiğin bir kısmı bu havaalanlarına kaydırılmaya çalışılmıştır.
Ayrıca adını Türk havacılık tarihinin en önemli simalarından birisi olan
Sabiha Gökçen’den alan ve “İleri Teknoloji Endüstri Parkı” (İTEP) isimli
projenin dört ana ayağından birisini oluşturan Sabiha Gökçen Havaalanı 8 Ocak
2001’de faaliyete geçmiştir
İstanbul’a en az 100 milyon yolcu/yıl kapasiteli yeni
bir havaalanın yapımının planlanması doğru bir karardır. Ancak İstanbula
hizmet vermekte olan Avrupa ve Anadolu yakasında birer hava alanı
ile İstanbul’un hinterlandında bulunan bahsi geçen üç hava alanıyla birlikte
toplam 5 havaalanının bulunduğu gerçeği de gözden uzak tutulmamalıdır.
Son yıllarda bütün dünyada kısıtlı kamu kaynaklarının harcanmasında bin
kez düşünülüp birkez karar verildiği gerçeği ile zaten yetersiz olan ekilebilir
arazimizin kullanımına gerekli özeni göstermediğimiz için kurbansız kaldığımız
gibi yakın bir gelecekte açlıkla da karşı karşıya kalabileceğimiz gerçeği de
gözden uzak tutulmamalıdır.
Kısa ve orta vadede Türk ve Kanadalı ortak girişim
grubuna 1999 yılında yaptırılan Hava “Ulaşım Genel Etüdü” çalışmaları da
yeniden incelenerek bu 5 havaalanımızın optimum kullanılabilmesi için “kamu
kaynakları dışında kaynaklar” kullanılarak anılan havaalanlarımızın kapasitelerinin,
gerekirse ilave pist ve terminaller de yapılarak hava tarafının geliştirilerek
en üst seviyeye çıkarılması, hava alanlarının hava sahalarının ayrı ayrı
düzenlenmesi, hava alanları arasında gerekli olan kara, deniz,
demiryolu ve hava ulaşımı bağlantılarının kurulması büyük önem taşımaktadır.
Avrupa’daki emsalleriyle karşılaştırıldığında başta AHL olmak üzere söz konusu
havaalanlarımızın tamamının kapasitelerinin çok altında ve verimsiz
kullanıldığı bir gerçektir. Tek pisti olan bir çok hava alanında saatte 40 ila
60 arasında uçak trafiğine hizmet verilirken, 3 pisti olan AHL’de hala saatte
40 uçak trafiğine hizmet vermiş olmanın gerekçesini kimseye
anlatamazsınız.
Bu vesileyle birinci önerim şudur ki; başta yukarda
belirttiğim askeri havaalanları olmak üzere NATO kaynaklarıyla yapılan hava
alanları ve TSK tarafından çok yoğun olarak eğitim amacıyla kullanılan kısıtlı
sayıdaki hava alanları hariç tüm askeri hava alanlarının Ulaştırma
Bakanlığı’na devredilerek bu havaalanlarına “kamu kaynakları dışındaki
kaynaklardan” gerekli yatırımların yapılmasının sağlanarak havaalanlarının ülke
ekonomisine kazandırılması büyük önem taşımaktadır. TSK envanterindeki askeri
havaalanlarının Ulaştırma Bakanlığı ile TSK arasında yapılan bir protokol
kapsamında sivil trafiğe açılması modelinde bu güne kadar ki
uygulamada başarılı olunamamıştır. Ayrıca bu havaalanlarına gerekli
yatırımların yapılarak optimum kullanılamadığı da bir gercektir. Zaten
olağanüstü hal ve savaş hallerinde Ulaştırma Bakanlığı’nın tüm kaynakları TSK
tarafından kullanılacağı için tüm ülke ulaştırma kaynakları TSK’nın emrinde
olacaktır. Bu nedenle bu havaalanlarının sivil otoriteye devredilmesinin en
doğru yöntem olacağını değerlendiriyorum.
İkinci önerim ise; söz konusu 5 hava alanımızın
optimum kullanılması koşuluyla, İstanbul’un kısa ve orta vadede yeni bir
havaalanına ihtiyaçı olmadığını düşünüyorum. Birleşmiş Milletler Nüfus
Fonu (UNFPA) tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’nin nüfusu 2050
yılında yaklaşık 100 milyon olacaktır. Bu tarihlerde İstanbul’a yönelik
uçak trafiğinin de 1 milyon 500 bin olması beklenmektedir. Bu tahminler göz
önüne alınarak bizim de İstanbul’a 2050 yılı için 100 milyon yolcu/yıl
kapasiteli bir hava alanı planlamamız daha doğru bir yaklaşım olur diye
düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder