7 Şubat 2013 Perşembe

SİVİL HAVACILIK GÜVENLİĞİ



Uluslararası sivil havacılık güvenliğinin temel amacı; yolcuların, mürettebatın, yer personelinin, hava araçlarının, karşılayıcı-uğurlayıcıların, hava alanı kullanıcılarının ve uluslararası sivil havacılığa hizmet veren tesislerin yerde ve havada yapılacak yasa dışı müdahalelere  karşı korunması ve emniyete alınmasıdır.

Bu nedenle de, herhangi bir yasadışı müdahale eyleminde kullanılabilecek, taşıma veya bulundurma izni olmayan silahların, patlayıcıların veya her türlü tehlikeli maddenin, herhangi bir yolla uluslararası sivil havacılığa hizmet veren tesislere ve uçağa sokulmasını önleyecek tedbirlerin alınması büyük önem taşımaktadır.

Hava alanlarımızda oluşturulan kontrol noktalarının, havaalanlarının girişlerinde,  terminal girişlerinde ve arınmış bölgeye girmeden önce yolcuların taranmasının, belirli noktalarda da kargo ve araçların, aranma ve taranmasının temel amacı, yolcu, mürettebat, tesisler ve hava aracının güvenliği içindir. Ülkemizdeki, güvenlik risk oranı da dikkate alınarak, yolculara bilet satış noktalarından uçağa kadar sekiz aşamalı bir güvenlik sistemi uygulanmakta olup, bu da dünya standartlarının çok üzerinde bir uygulamadır.

Bu arama ve taramalarda da, başta ben olmak üzere, birlikte çalıştığımız birçok arkadaşımızın yolcular tarafından kulaklarının sürekli olarak çınlatıldığını ve bizlere selam(!) gönderildiğini, hatta benim bile bu kontrol noktalarından her geçtiğimde kemerini çıkar, saatini çıkar, ayakkabılarını çıkar, ellerini kaldır komutlarını her duyduğumda   kendi  kulaklarımı bile çınlatmak zorunda kaldığımı itiraf etmek zorundayım.

Çünkü alınacak güvenlik önlemleri, mümkün olduğunca hava taşımacılığının çok önemli bir avantajı olan zamanı ekonomik kullanarak, hız faktörünü ve yolcu konforunu ortadan kaldırmayacak şekilde olmalı ve yolcular için herhangi bir eziyete dönüştürülmemelidir.  Mümkün olduğunca da tüm havaalanları için aynı standartta uygulamalar yapılmalı ve kesinlikle keyfilikten uzak durulmalıdır.

Sivil havacılık, her yönüyle devletlerin birbirinden bağımsız olarak kural koyup yönlendirmeleri mümkün olmayan bir faaliyet sahası olarak, dünya ülkelerinin aynı standart ve kuralları uygulamasını zorunlu kılmakta, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) da bu konuda üstüne düşen görevi başarı ile yürütmektedir.

Şikago sözleşmesinin 90. maddesi gereğince,  belirlenen standart ve tavsiyelerin anlaşmaya ek olarak kabulü esası getirilmiş ve ICAO tarafından düzenlenmekte olan ve anlaşmanın EK'i sayılan 18 ayrı konuda EK (Annex) mevcut olup, EK-17 Güvenlik; uluslararası sivil havacılığın yasadışı müdahale eylemlerine karşı korunması hakkında uluslararası standartlara ve kurallara ilişkin düzenlemeleri içermektedir. 

ICAO EK-17’nin 3. bölümü Şikago sözleşmesine taraf ve ICAO’ya üye olan devletlerin, kendi ulusal sivil havacılık güvenlik örgütlenmelerini ne şekilde organize etmeleri gerektiğinin uluslararası kurallarını belirlemiştir.
ICAO EK-17 gereğince ; uluslararası sivil havacılığın güvenliğini düzenli ve verimli, uluslararası standartlar ve kurallar çerçevesinde sağlamak üzere alınacak tertip ve tedbirlerin ana esaslarını belirlemek üzere 1996 yılında SHGM’nin o günkü kısıtlı imkanlarıyla gerekli temel atılmış; Milli  Sivil Havacılık Güvenlik Programı (MSHGP) ve bu programın eklerinden oluşan on binlerce sayfa mevzuat  hazırlanarak yürürlüğe konmuştur.

SHGM ayrıca, ICAO EK-17 Doküman 8973 ve ECAC Doküman 30’da istenen uluslararası standartlarda güvenlik yasal alt yapısı ile eğitim ve organizasyon yapısını eksiksiz olarak oluşturmuştur. 

Bu konuda oluşturulan Milli Sivil Havacılık Güvenlik Kurulu (MSHGK), Eğitim Araştırma Denetleme Uzmanlar Kurulu (EADUK), Hava Meydanı Güvenlik Komisyonu ve Hava Meydanı Araştırma ve Denetleme Birimleri  sivil havacılık güvenliği konusunda çok başarılı çalışmalar yapmışlardır.

Nitekim gerek ICAO ve gerekse de ECAC uzmanları tarafından havacılık güvenliği konusunda  ülkemizde yapılan denetimlerde bu konudaki yasal alt yapımızın, oluşturulan organizasyon yapımızın, eğitim ve alınan güvenlik önlemlerinin uluslararası standartlarda olduğu defalarca teyit edilmiştir. Ayrıca, 11 Eylül saldırısı sonrası, ABD’ye yapılacak dünyadaki tüm hava yollarının uçuşlarının durdurulmasına rağmen, 13 Eylül günü ABD’ye uçuş izin verilen ilk ve tek hava yolunun THY olması, ülkemizdeki havacılık güvenliğinin standardının yeterliliği konusunda bir fikir vermektedir.

Yakın geçmişte ülkemizde sivil havacılık güvenliğine karşı bazı yasa dışı saldırı denemeleri olmuştur. Ancak memnuniyetle ifade edebilirim ki, bunların hiç birisinde uçağa herhangi bir silah veya patlayıcı madde sokulamamıştır. Yıllarca terör yaşanan ülkemizde güvenlik risk oranımızın çok yüksek olmasına rağmen havaalanlarımızda alınan güvenlik önlemleri ve diğer önleyici güvenlik tedbirleri sayesinde bu konuda herhangi bir felaket yaşamamış olmamız, başta güvenlik kuvvetlerimiz olmak üzere konuyla ilgilenen herkes için büyük başarıdır.
ABD’ de yaşanan 11 Eylül olayları dünya sivil havacılık tarihi bakımından bir dönüm noktasıdır. Dünyada ilk defa sivil uçaklar saldırı amaçlı olarak bir silah gibi kullanılmıştır. Bu nedenle de ICAO, ECAC ve tüm ülkeler tarafından 11 Eylül’e kadar havacılık güvenliği konusunda yapılan çalışmalar ve alınan önlemler yeniden gözden geçirilerek ilave önlemlerin alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Buna paralel olarak ülkemizde de yapılan tüm çalışmalar ve alınan önlemler yeniden gözden geçirilerek ek düzenlemeler yapılmış ve gerekli ilave önlemler alınmıştır. 

Son yıllarda, sivil havacılığa karşı yasa dışı müdahale yapan, teröristlerin profilinde önemli değişikliklerin olduğu, ayrıca yasa dışı müdahalelerde kullanılan silah ve patlayıcı madde teknolojisinde de büyük gelişmelerin yaşandığı anlaşılmaktadır. Ancak aynı şekilde sivil havacılık güvenliğinde kullanılan teçhizat ve cihazların teknolojisinin de sınır tanımaz bir biçimde geliştiğini ve bu konuda dünyada büyük bir rantın oluşturulduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Yapılan her önemli yasadışı müdahaleden sonra piyasaya sürülen son teknoloji cihazların  ve teçhizatın özel hayatın gizliliği ve dini inançlarda dahil insanların seyahat alışkanlığını alt üst ettiği gibi bu teknolojiye yapılan harcamaların da sonunda havacılık işletmelerinin kârından ve yolcuların cebinden çıktığı bir gerçektir.

Geldiğimiz noktada yolcuların hava alanlarındaki kapı dedektörlerinden don gömlek geçmeye razı oldukları anlaşılıyor. Başta ABD olmak üzere bir çok ülke havaalanlarında yolculardan “AIT İleri Görüntüleme Teknolojisi” kapı dedektörlerinden anadan üryan geçmeleri isteniyor. Tüm dünyadaki sivil toplum örgütlerini ve ICAO ve ECAC’ı göreve çağırıyorum.  Eğer bu şekilde aramalar yapılacaksa, havaalanlarının kırmızı noktalar ile donatılarak pornoyla mücadele kapsamına alınmasını ve 18 yaşından küçük yolcuların bu hava alanlarını kullanmaması yönünde kısıtlayıcı tedbirlerin uygulanmasını öneriyorum!

 Endişem şudur ki, bu “ileri görüntüleme teknolojisi” denen soytarılığı “elle yakın temas taciz araması” bonusuyla birlikte ülkemize de ihraç etmeye kalkışabilirler, ancak, biz şurasından burasından huylu bir milletiz. Böyle olursa hiç kimse uçağa binmez. Gerekirse tüm seyahatlerini yürüyerek gerçekleştirir veya havaalanlarında Allah korusun  kan gövdeyi götürür. Benden uyarması!

Tekrar ülkemizdeki uygulamalara dönecek olursak kamunun kısıtlı imkanları ve polisin tayinle  sık sık yer değiştirmesi sebebiyle özel uzmanlık isteyen havaalanlarımızdaki güvenlik hizmetlerinin polisin gözetimi, denetimi ve kontrolü altında özel güvenlik teşkilatı eliyle yapılması çok doğru bir karardır.  Son yıllarda hava alanlarımızda özel güvenlik teşkilatı eliyle verilen güvenlik hizmetinin kalitesi de takdire şayandır.

Havacılığımızın  ve hava alanlarımızda verilen hizmetlerin son yıllardaki kalitesinde güvenlik hizmetlerinin katkısı büyük olmuştur.

Bu başarının devamı için özel güvenlik teşkilatı personelinin verdikleri hizmette bugün ulaşmış oldukları kalite seviyesini daha da yükselterek sürdürmesi, asrın ulaşım aracı olan havayolunu seçerek havaalanına gelen yolcularda kendilerine uygulanan güvenlik kontrollerinin bir keyfilik, bir eziyet için değil; daha güvenli uçuş yapmaları için bir zaruret olduğu kanaatini oluşturacak şekilde nazik davranışlarla ama tavizsiz olarak yürütülmesi önem taşımaktadır. Kurallara eksiksiz olarak uymak, sürekli eğitim ve gelişen teknolojinin takibi havacılık güvenliğinin temel parametreleridir. 

Yolcular da bana ve geçmişte birlikte çalıştığımız arkadaşlarıma veya şu anda görev başında olanlara selamlarını(!) göndermeye devam etsinler ama bilsinler ki ne yapılıyorsa onların güvenliği  için yapılıyor.Yolcuların gün geçtikçe daha komplike hale gelen güvenlik önlemleri konusunda medya vasıtasıyla daha yoğun bir şekilde bilinçlendirilmeleri, hem kendilerinin hem de havaalanlarındaki görevlilerin işlerini kolaylaştıracaktır. Ama onların havayoluyla seyahat ettikçe güvenlik önlemlerine alışacaklarına ve bizi anlayacaklarına inanıyorum.

Havacılık, teknoloji, maddi kaynaklar, insan kaynakları velhasıl her türlü imkanları bakımından bizden daha çok gelişmiş olan ülkelerde güvenliğe dayalı büyük ve hatta asrın faciası olarak nitelendirilebilecek olaylar yaşandığı halde, yukarıda da değindiğim gibi uzun yıllar terörle mücadele eden, güvenlik risk oranının çok yüksek olduğu ülkemizde bir felaket yaşanmamış olmasını büyük bir başarı olarak değerlendiriyorum. Geçmişte her platformda da ortaya koyduğum gibi Türkiye sivil havacılık güvenliği konusundaki bilgi birikimini ve deneyimini tüm dünya ülkeleri ile paylaşmaya hazırdır. Yeter ki önceliğin rant bölüşümü yerine gerçek sorunların çözümüne verilerek ülkemiz deneyimlerinden faydalanma iradesi ortaya konsun. Yolcuları anadan üryan soymadan ve yakın temas tacizine maruz bırakmadan da yolcu taraması yapılabilir. 

Vefa diyorum ya hep… Şu anda aklıma gelen ve bu başarıda imzası olanları da anmadan geçemeyeceğim: 

Geçmişte havacılık güvenliği konusuna etkin kararların verilerek uygulanmasına ve yasal alt yapının oluşturularak gerekli organizasyon yapısının oluşturulmasına, havacılık güvenliği, güvenlik  eğitimi, kriz yönetimi, dünyada ilk defa ülkemizde uygulanan “mürettebat kartları”, ECAC üyesi ülkeler arasında ilk defa ülkemizde uygulanan “bilinen kargo acentesi yetki belgesi” konusuna  ve güvenlik hizmetlerinin kurumsallaşmasına  en üst seviyede katkı sağlayan, Ulaştırma Eski Bakanı ve Müsteşarı Sayın Oğuz Tezmen, Müsteşar Sayın Süreyya Yücel Özden, Vali ve Mülkiye Eski Baş Müfettişi Sayın Halil Ulusoy, SHGM Eski Genel Müdürü Sayın Kayıhan Kabadayı ve havaalanlarımızı kullanan yolcu, karşılayıcı ve uğurlayıcıların benimle birlikte sürekli kulaklarını çınlatarak selam göndermek zorunda kaldıkları Güvenlik Şube Müdürü Erdal Uğur ve diğer tüm  çalışma arkadaşlarımız ile Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Daire Eski Başkanı Sayın Yusuf Vehbi Dalda ve başta Ali Uzuner, Ahmet Karagöz, Turgay Şahan olmak üzere tüm çalışma arkadaşlarına, Yabancılar Şube Müdürü Yahya Gür, ayrıca havaalanlarımızda bu güne kadar hizmet eden tüm Mülki İdare Amirlerimiz, DHMİ Baş Müdürleri ve Koruma Şube Müdürlerine, DHMİ’den Burtay Ölek, Fuat Akar ve Meral Hanım Çakır’a havacılık güvenliği ve özel güvenlik konusundaki bilgi birikimini ve yurt dışında edindiği deneyimleri her fırsatta bizimle paylaşan Emre Gürçay’a  en içten taktirlerimi, şükranlarımı, saygılarımı ve sevgilerimi sunarım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder