Uluslararası sivil havacılık güvenliğinin temel amacı; yolcuların,
mürettebatın, yer personelinin, hava araçlarının, karşılayıcı-uğurlayıcıların,
hava alanı kullanıcılarının ve uluslararası sivil havacılığa hizmet veren
tesislerin yerde ve havada yapılacak yasa dışı müdahalelere karşı
korunması ve emniyete alınmasıdır.
Bu nedenle de, herhangi bir yasadışı müdahale eyleminde kullanılabilecek,
taşıma veya bulundurma izni olmayan silahların, patlayıcıların veya her türlü
tehlikeli maddenin, herhangi bir yolla uluslararası sivil havacılığa hizmet
veren tesislere ve uçağa sokulmasını önleyecek tedbirlerin alınması büyük önem
taşımaktadır.
Hava alanlarımızda oluşturulan kontrol noktalarının, havaalanlarının
girişlerinde, terminal girişlerinde ve arınmış bölgeye girmeden önce
yolcuların taranmasının, belirli noktalarda da kargo ve araçların, aranma ve
taranmasının temel amacı, yolcu, mürettebat, tesisler ve hava aracının
güvenliği içindir. Ülkemizdeki, güvenlik risk oranı da dikkate alınarak,
yolculara bilet satış noktalarından uçağa kadar sekiz aşamalı bir güvenlik
sistemi uygulanmakta olup, bu da dünya standartlarının çok üzerinde bir
uygulamadır.
Bu arama ve taramalarda da, başta ben olmak üzere, birlikte çalıştığımız
birçok arkadaşımızın yolcular tarafından kulaklarının sürekli olarak
çınlatıldığını ve bizlere selam(!) gönderildiğini, hatta benim bile bu kontrol
noktalarından her geçtiğimde kemerini çıkar, saatini çıkar, ayakkabılarını
çıkar, ellerini kaldır komutlarını her duyduğumda kendi
kulaklarımı bile çınlatmak zorunda kaldığımı itiraf etmek zorundayım.
Çünkü alınacak güvenlik önlemleri, mümkün olduğunca hava taşımacılığının
çok önemli bir avantajı olan zamanı ekonomik kullanarak, hız faktörünü ve yolcu
konforunu ortadan kaldırmayacak şekilde olmalı ve yolcular için herhangi bir
eziyete dönüştürülmemelidir. Mümkün olduğunca da tüm havaalanları için
aynı standartta uygulamalar yapılmalı ve kesinlikle keyfilikten uzak
durulmalıdır.
Sivil havacılık, her yönüyle devletlerin birbirinden bağımsız olarak kural
koyup yönlendirmeleri mümkün olmayan bir faaliyet sahası olarak, dünya
ülkelerinin aynı standart ve kuralları uygulamasını zorunlu kılmakta,
Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) da bu konuda üstüne düşen görevi
başarı ile yürütmektedir.
Şikago sözleşmesinin 90. maddesi gereğince, belirlenen standart ve
tavsiyelerin anlaşmaya ek olarak kabulü esası getirilmiş ve ICAO tarafından
düzenlenmekte olan ve anlaşmanın EK'i sayılan 18 ayrı konuda EK (Annex) mevcut
olup, EK-17 Güvenlik; uluslararası sivil havacılığın yasadışı müdahale
eylemlerine karşı korunması hakkında uluslararası standartlara ve kurallara ilişkin
düzenlemeleri içermektedir.
ICAO EK-17’nin 3. bölümü Şikago sözleşmesine taraf ve ICAO’ya üye olan
devletlerin, kendi ulusal sivil havacılık güvenlik örgütlenmelerini ne şekilde
organize etmeleri gerektiğinin uluslararası kurallarını belirlemiştir.
ICAO EK-17 gereğince ; uluslararası sivil havacılığın güvenliğini düzenli
ve verimli, uluslararası standartlar ve kurallar çerçevesinde sağlamak üzere
alınacak tertip ve tedbirlerin ana esaslarını belirlemek üzere 1996 yılında
SHGM’nin o günkü kısıtlı imkanlarıyla gerekli temel atılmış; Milli Sivil
Havacılık Güvenlik Programı (MSHGP) ve bu programın eklerinden oluşan on
binlerce sayfa mevzuat hazırlanarak yürürlüğe konmuştur.
SHGM ayrıca, ICAO EK-17 Doküman 8973 ve ECAC Doküman 30’da istenen
uluslararası standartlarda güvenlik yasal alt yapısı ile eğitim ve organizasyon
yapısını eksiksiz olarak oluşturmuştur.
Bu konuda oluşturulan Milli Sivil Havacılık Güvenlik Kurulu (MSHGK), Eğitim
Araştırma Denetleme Uzmanlar Kurulu (EADUK), Hava Meydanı Güvenlik Komisyonu ve
Hava Meydanı Araştırma ve Denetleme Birimleri sivil havacılık güvenliği
konusunda çok başarılı çalışmalar yapmışlardır.
Nitekim gerek ICAO ve gerekse de ECAC uzmanları tarafından havacılık
güvenliği konusunda ülkemizde yapılan denetimlerde bu konudaki yasal alt
yapımızın, oluşturulan organizasyon yapımızın, eğitim ve alınan güvenlik
önlemlerinin uluslararası standartlarda olduğu defalarca teyit edilmiştir.
Ayrıca, 11 Eylül saldırısı sonrası, ABD’ye yapılacak dünyadaki tüm hava
yollarının uçuşlarının durdurulmasına rağmen, 13 Eylül günü ABD’ye uçuş izin
verilen ilk ve tek hava yolunun THY olması, ülkemizdeki havacılık güvenliğinin
standardının yeterliliği konusunda bir fikir vermektedir.
Yakın geçmişte ülkemizde sivil havacılık güvenliğine karşı bazı yasa dışı
saldırı denemeleri olmuştur. Ancak memnuniyetle ifade edebilirim ki, bunların
hiç birisinde uçağa herhangi bir silah veya patlayıcı madde sokulamamıştır.
Yıllarca terör yaşanan ülkemizde güvenlik risk oranımızın çok yüksek olmasına
rağmen havaalanlarımızda alınan güvenlik önlemleri ve diğer önleyici güvenlik
tedbirleri sayesinde bu konuda herhangi bir felaket yaşamamış olmamız, başta
güvenlik kuvvetlerimiz olmak üzere konuyla ilgilenen herkes için büyük
başarıdır.
ABD’ de yaşanan 11 Eylül olayları dünya sivil havacılık tarihi bakımından
bir dönüm noktasıdır. Dünyada ilk defa sivil uçaklar saldırı amaçlı olarak bir
silah gibi kullanılmıştır. Bu nedenle de ICAO, ECAC ve tüm ülkeler tarafından
11 Eylül’e kadar havacılık güvenliği konusunda yapılan çalışmalar ve alınan
önlemler yeniden gözden geçirilerek ilave önlemlerin alınması zorunluluğu
ortaya çıkmıştır. Buna paralel olarak ülkemizde de yapılan tüm çalışmalar ve
alınan önlemler yeniden gözden geçirilerek ek düzenlemeler yapılmış ve gerekli
ilave önlemler alınmıştır.
Son yıllarda, sivil havacılığa karşı yasa dışı müdahale yapan,
teröristlerin profilinde önemli değişikliklerin olduğu, ayrıca yasa dışı
müdahalelerde kullanılan silah ve patlayıcı madde teknolojisinde de büyük
gelişmelerin yaşandığı anlaşılmaktadır. Ancak aynı şekilde sivil havacılık
güvenliğinde kullanılan teçhizat ve cihazların teknolojisinin de sınır tanımaz
bir biçimde geliştiğini ve bu konuda dünyada büyük bir rantın oluşturulduğu
gözden uzak tutulmamalıdır. Yapılan her önemli yasadışı müdahaleden sonra
piyasaya sürülen son teknoloji cihazların ve teçhizatın özel hayatın
gizliliği ve dini inançlarda dahil insanların seyahat alışkanlığını alt üst
ettiği gibi bu teknolojiye yapılan harcamaların da sonunda havacılık işletmelerinin
kârından ve yolcuların cebinden çıktığı bir gerçektir.
Geldiğimiz noktada yolcuların hava alanlarındaki kapı dedektörlerinden don
gömlek geçmeye razı oldukları anlaşılıyor. Başta ABD olmak üzere bir çok ülke
havaalanlarında yolculardan “AIT İleri Görüntüleme Teknolojisi” kapı
dedektörlerinden anadan üryan geçmeleri isteniyor. Tüm dünyadaki sivil toplum
örgütlerini ve ICAO ve ECAC’ı göreve çağırıyorum. Eğer bu şekilde
aramalar yapılacaksa, havaalanlarının kırmızı noktalar ile donatılarak pornoyla
mücadele kapsamına alınmasını ve 18 yaşından küçük yolcuların bu hava
alanlarını kullanmaması yönünde kısıtlayıcı tedbirlerin uygulanmasını
öneriyorum!
Endişem şudur ki, bu “ileri görüntüleme teknolojisi” denen soytarılığı
“elle yakın temas taciz araması” bonusuyla birlikte ülkemize de ihraç etmeye
kalkışabilirler, ancak, biz şurasından burasından huylu bir milletiz. Böyle
olursa hiç kimse uçağa binmez. Gerekirse tüm seyahatlerini yürüyerek
gerçekleştirir veya havaalanlarında Allah korusun kan gövdeyi götürür.
Benden uyarması!
Tekrar ülkemizdeki uygulamalara dönecek olursak kamunun kısıtlı imkanları
ve polisin tayinle sık sık yer değiştirmesi sebebiyle özel uzmanlık
isteyen havaalanlarımızdaki güvenlik hizmetlerinin polisin gözetimi, denetimi
ve kontrolü altında özel güvenlik teşkilatı eliyle yapılması çok doğru bir
karardır. Son yıllarda hava alanlarımızda özel güvenlik teşkilatı eliyle
verilen güvenlik hizmetinin kalitesi de takdire şayandır.
Havacılığımızın ve hava alanlarımızda verilen hizmetlerin son
yıllardaki kalitesinde güvenlik hizmetlerinin katkısı büyük olmuştur.
Bu başarının devamı için özel güvenlik teşkilatı personelinin verdikleri
hizmette bugün ulaşmış oldukları kalite seviyesini daha da yükselterek
sürdürmesi, asrın ulaşım aracı olan havayolunu seçerek havaalanına gelen
yolcularda kendilerine uygulanan güvenlik kontrollerinin bir keyfilik, bir
eziyet için değil; daha güvenli uçuş yapmaları için bir zaruret olduğu
kanaatini oluşturacak şekilde nazik davranışlarla ama tavizsiz olarak
yürütülmesi önem taşımaktadır. Kurallara eksiksiz olarak uymak, sürekli eğitim
ve gelişen teknolojinin takibi havacılık güvenliğinin temel
parametreleridir.
Yolcular da bana ve geçmişte birlikte çalıştığımız arkadaşlarıma veya şu
anda görev başında olanlara selamlarını(!) göndermeye devam etsinler ama
bilsinler ki ne yapılıyorsa onların güvenliği için yapılıyor.Yolcuların
gün geçtikçe daha komplike hale gelen güvenlik önlemleri konusunda medya
vasıtasıyla daha yoğun bir şekilde bilinçlendirilmeleri, hem kendilerinin hem
de havaalanlarındaki görevlilerin işlerini kolaylaştıracaktır. Ama onların
havayoluyla seyahat ettikçe güvenlik önlemlerine alışacaklarına ve bizi
anlayacaklarına inanıyorum.
Havacılık, teknoloji, maddi kaynaklar, insan kaynakları velhasıl her türlü
imkanları bakımından bizden daha çok gelişmiş olan ülkelerde güvenliğe dayalı
büyük ve hatta asrın faciası olarak nitelendirilebilecek olaylar yaşandığı
halde, yukarıda da değindiğim gibi uzun yıllar terörle mücadele eden, güvenlik
risk oranının çok yüksek olduğu ülkemizde bir felaket yaşanmamış olmasını büyük
bir başarı olarak değerlendiriyorum. Geçmişte her platformda da ortaya koyduğum
gibi Türkiye sivil havacılık güvenliği konusundaki bilgi birikimini ve
deneyimini tüm dünya ülkeleri ile paylaşmaya hazırdır. Yeter ki önceliğin rant
bölüşümü yerine gerçek sorunların çözümüne verilerek ülkemiz deneyimlerinden
faydalanma iradesi ortaya konsun. Yolcuları anadan üryan soymadan ve yakın
temas tacizine maruz bırakmadan da yolcu taraması yapılabilir.
Vefa diyorum ya hep… Şu anda aklıma gelen ve bu başarıda imzası olanları da
anmadan geçemeyeceğim:
Geçmişte havacılık güvenliği konusuna etkin kararların verilerek
uygulanmasına ve yasal alt yapının oluşturularak gerekli organizasyon yapısının
oluşturulmasına, havacılık güvenliği, güvenlik eğitimi, kriz yönetimi,
dünyada ilk defa ülkemizde uygulanan “mürettebat kartları”, ECAC üyesi ülkeler
arasında ilk defa ülkemizde uygulanan “bilinen kargo acentesi yetki belgesi”
konusuna ve güvenlik hizmetlerinin kurumsallaşmasına en üst
seviyede katkı sağlayan, Ulaştırma Eski Bakanı ve Müsteşarı Sayın Oğuz Tezmen,
Müsteşar Sayın Süreyya Yücel Özden, Vali ve Mülkiye Eski Baş Müfettişi Sayın
Halil Ulusoy, SHGM Eski Genel Müdürü Sayın Kayıhan Kabadayı ve havaalanlarımızı
kullanan yolcu, karşılayıcı ve uğurlayıcıların benimle birlikte sürekli
kulaklarını çınlatarak selam göndermek zorunda kaldıkları Güvenlik Şube Müdürü
Erdal Uğur ve diğer tüm çalışma arkadaşlarımız ile Emniyet Genel
Müdürlüğü Koruma Daire Eski Başkanı Sayın Yusuf Vehbi Dalda ve başta Ali
Uzuner, Ahmet Karagöz, Turgay Şahan olmak üzere tüm çalışma arkadaşlarına,
Yabancılar Şube Müdürü Yahya Gür, ayrıca havaalanlarımızda bu güne kadar hizmet
eden tüm Mülki İdare Amirlerimiz, DHMİ Baş Müdürleri ve Koruma Şube
Müdürlerine, DHMİ’den Burtay Ölek, Fuat Akar ve Meral Hanım Çakır’a havacılık
güvenliği ve özel güvenlik konusundaki bilgi birikimini ve yurt dışında
edindiği deneyimleri her fırsatta bizimle paylaşan Emre Gürçay’a en içten
taktirlerimi, şükranlarımı, saygılarımı ve sevgilerimi sunarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder