Son günlerde tüm dünyayı sarsan, Wikileaks belgeleri de gösterdi ki geçen
her gün baş döndürücü bir hızla gelişen bilişim teknolojisi sayesinde,
küreselleşme süreci hızlanmıştır. Yaşanmakta olan küreselleşmeye parelel olarak
büyüyen, büyüdükçe de küçülen dünyada, artık bilgiye erişim ve şeffaflık sınır
tanımaz boyutlara ulaştı. Bu durumun da esasen bilgi ve şeffaflığa dayalı bir
sektör olan havacılık sektörüne yansımasının hem bazı handikaplar
yaratacağını hem de sektör ve çalışanlar lehine önemli avantajlar
oluşturabileceğini düşünüyorum.
Wikileaks belgeleri; hala dünyanın tek süper gücü ABD başta olmak üzere
ülkemizin de içinde bulunduğu bir çok ülkeyi dünya ağır siklet boks
şampiyonunun normal bir vatandaşı sokakta evirip çevirip dövmesi misali elinde
bulundurduğu “bilgiyle” dövdüğünü hep birlikte, merakla ve büyük bir endişeyle
izliyoruz.
Üzülerek itiraf etmek zorundayım ki; başladığı noktadan bittiği noktaya
kadar bir kurallar sistemi olan havacılığı yaparken, kuralı seven ancak
kurallara uymayı sevmeyen bir toplum olarak önemli sorunlar yaşamaktayız.
Özellikle de son yıllarda ne yapıyorsan yaz; yazdığını uygula prensibi
doğrultusunda dokümantasyona dayalı olarak, kendi iç yönetim ve denetim
mekanizmalarını kurup kurumsallaşarak, uluslararası ve milli kuralları
belli olan havacığı yapmak zorunludur. Ancak okumayı ve yazmayı sevmeyen,
bildiği konulardan daha çok bilmediği konularda ahkam kesen ve bu konularda
önemli problemleri olan bir toplum olarak, çağa uygun havacılık yapmak konusunda
önemli problemlerimiz var. Bu nedenlerden dolayıdır ki, bulunduğum birçok
ortamda da ifade ettiğim gibi ülkemizde havacılığa zaten 3-0 mağlup olarak
başlanmaktadır. Havacılık mentalitesine uygun duruş sergileyemeyenlerin yaptığı
bir havacılığı düzenleme, denetleme ve gerektiğinde de yaptırım uygulama
görevini yürütmenin zorluğununun değerlendirmesini de siz değerli okuyuculara
bırakıyorum.
Bu zaafiyetlerimizin ortadan kaldırılabilmesi için tek çözümün eğitim
olduğu konusunda kimsenin bir itirazının olamayacağını düşünüyorum. Ancak, bu
noktada eğitime bakış açımız ön plana çıkmaktadır. Havacılık konusunda
ülkemizde, başta pilot, teknisyen ve hava trafik kontrolörü olmak üzere verilen
ve benim de her vesileyle taktir ettiğim akademik eğitimlerimizin; eğitim sistemimizden
kaynaklanan ve her platformda bu eğitimi veren ve alanlar tarafından da dile
getirilen sorunlarını biliyoruz. Buna ilave olarak havacılığın olmazsa olmazı
olan sertifikasyon eğitimine bakışımız ve bu konuda yaşanan sorunlardan ciltler
dolusu mizah romanlarının yazılabileceği konusunda yüzlerce örnek yaşayan
birisi olarak bu hususta da çok ciddi çıkmazlarımızın olduğunu itiraf etmek
zorundayım.
Başta bazı uçuş okullarında verilen eğitimlerin kalitesizliği ve
yetersizliği olmak üzere sertifikasyon eğitimi veren az sayıdaki eğitim
kurumlarımızdan talep edilen mevzuata uygun olmayan, kural dışı ve gayri
ciddi istekleri bile derlesek dünya mizah literatürüne gireriz. Eğitimler
konusunda tek düşünce bu konularda istenenlerin öğrenilmesi yerine isteyen
kuruma “bir belge sunmak” olunca gerekirse normal ücretin dahi üzerinde bir
ücret ödeyerek kursa hiç katılmadan bu belgeyi almanın en kısa
yolunu bulma çabalarının bu tür eğitim kurumlarını da zor duruma düşürdüğünü
biliyoruz. Bazı havacılık işletmeleri tarafından verildiği iddia edilen hizmet
içi eğitimler konusuna ise “bu kadarı da olamaz” dedirtmemek için burada hiç
değinmemek daha doğru olur diye düşünüyorum.
Bir başka trajikomik durumun da doküman hazırlama konusunda yaşandığı
bilinmektedir. Murad edilen ‘yaptığını yaz; yazdığını uygula’ prensibidir. Bu
nedenle de kullanılacak olan dokümanın kullanıcıları tarafından
hazırlanması temel şarttır. Ancak havacılık işletmelerinde
kullanılan dokümanların nasıl hazırlandığı, kimler tarafından hazırlanıp kimler
tarafından kullanıldığı, hangi dokümanın okunması gerekenler tarafından okunup
okunmadığı daha dokümanı ilk elinize alıp incelemeye başladığınızda kendisini
belli ediyor. Başka bir havacılık işletmesinden temin edilerek fotokopileri
çekilen dokümanlarda isimlerin bile bir çok yerde değiştirilmediğini biliyoruz.
Airbus icin hazırlanan bakım programlarına Boeing’in; Boeing için
hazırlananlarda ise Airbus’ın tasklarının fotokopilerinin konulduğunu
üzüntü ve endişeyle farketmeniz ender karşılaşılan hadiselerden değildir. Asıl
en acı olanının ise, bu dokümanların büyük bir çoğunluğunun sektördeki
havasından geçilmeyen, hep sahada olduğunu ve oraya buraya dokunduğu için
en iyi uzman olduğunu iddia ederek konuştuğu zaman tecrübesinin ve esip
gürlemesinin önünde durulamayanlar tarafından hazırlanmasıdır. Ancak bu
dokümanların yanlışlarını veya eksikliklerini sektörün çoğu kez eleştirdiği
hatta aşağıladığı SHGM’de çalışan bir veya iki yıllık tecrübesi olan
arkadaşlarımızın bularak bizi bile şaşırtıp tereddüte düşürmesi de taktire
şayandır.
Eğitim veya döküman konusunda sırf ‘SHGM istedi’ diye bir şekilde üretilen
bu tür gayri ciddi belgelere SHGM’de çalışan arkadaşlarımız “patates mühürlü
belge” ismini takmıştı.
Bilindiği gibi bu güne kadar bir çok konuyu da “o konuda kesinlikle bilgi
veremem, o bizim şirketin ticari veya teknik sırrıdır” safsatasıyla
geçiştirmeyi başardık. Ancak öncelikle Avrupa’da başlatılan SAFA
denetimleri, ICAO ve EASA tarafından yapılan denetimler, IOSA denetimleri, wet
lease kalite denetimleri, çeşitli kiralamalar, verilen veya alınan çeşitli
hizmetler münasebetiyle yapılan kalite, mali ve teknik denetimler
nedeniyle havacılıkta oluşturulan en üst seviyedeki otokontrol sistemi
nedeniyle artık havacılık işletmelerinde de hiç bir gizlilik kalmamıştır. Her
şey açık ve şeffaf uygulamalar içerisinde cereyan etmektedir.
Yapılan tüm bu denetimlerde; havacılık işletmelerinin tamamında, SHGM
tarafından, uluslararası standartların da çok üzerinde sistemin kurulduğu
tespit edilmiştir. Ancak kurulan sistemin işletilmesinde ve SHGM tarafından
form-4’leri onaylanan yönetici personelin (post holderlerin) sistemin
işletilmesinde SHGM adına katkısının ya hiç olmadığı veya çok yetersiz olduğu
anlaşılmaktadır. Ayrıca babadan oğula geleneksel havacılıkta ısrar edildiği,
çağa uygun modern havacılık yapmak konusunda kararlı bir tutum
sergilenmediği ortaya çıkmıştır.
Bilgiye erişim konusunda ise şu anda ülkemizde 30 milyon internet, 65
milyon cep telefonu kullanıcısı, 2 bin 459 gazete, 258 televizyon, 1087 radyo,
28 haber ajansı ve 156 üniversitenin olduğunu düşünürsek bu rakamlar bile
arkasını dünyaya dönerek havacılık yapmaya çalışanlar için tek başına birşeyler
ifade etmelidir.
Geçmişte birçok konuda ‘göç yolda düzülür’ mantığıyla yola çıkıldığı bir
vakıa’dır. Ancak, acı tecrübelerimiz şunu göstermiştir ki, havacılıkta yolda
sele verilen çok göç olmuş ama düzülen hiç bir göç olmamıştır.
Maalesef itiraf etmek zorundayım ki; ama şöyle ama böyle bir şekilde
durumu da iyi idare ederek bu günlere gelmişiz. Bilginin çok değerli olduğu
havacılık sektörüyle ilgili olarak iki aydır yazdığım yazıların yaklaşık
50 bin kişinin çalıştığı sektörde birkaç bin kişi tarafından okunması bile
nasıl ve kimlerle havacılık yaptığımız yönünde bir fikir vermektedir.
Ancak, dünyadaki ve havacılık sektöründeki son gelişmeler göstermektedir
ki, bu güne kadarki anlayışla havacılık yapmak hergün zorlaşmaktadır. Enseyi
karartmak yerine daha çok çalışıp, daha çok araştırıp, daha çok okuyup, daha
çok bilgiye erişip bilinen kurallar içerisinde kurumsallaşarak havacılık
yapmaktan başka seçenek kalmamıştır. Havacılık gibi bir teknoloji sektöründe
bilginin ve iletişimin şeffaf derinliği arttıkça standart olandan sapmak
abesle iştigaldir. Kaldı ki, dünyada yaşanmakta olan serbestleşme ve
AB ile imzalamak zorunda olduğumuz yatay anlaşmanın hayata
geçirilmesine müteakip, başta AB hava yolları olmak üzere yaşanacak olan çok
ciddi rekabet koşullarına sektörümüzün şimdiden kendisini
hazırlaması açısından da standartlara uygun kurumsallaşma ve yapılanmanın
önemi yadsınamaz.
SHGM’de çalışan arkadaşlarımızın deyimiyle; SHGM ile hırsız-polis veya
zabıta-işportacı kovalamacılığı oynayarak bunu, elinde patron veya üst
yönetime karşı bir tehdit unsuru olarak tutarak veya “patates mühürlü
belge” üreterek, okuyup araştırmaktan ziyade konuşarak havacılık yapmak geçen
hergün zorlaşmaktadır. Hedef şaşırtmak için her konuda yüksek sesle, ‘Nerede
devlet? Nerede SHGM?’ sloganlarıyla, SHGM’yi suçlayarak havacılık yapmaya artık
son verilmesinde fayda var. Benim şahsen bu güne kadar anlamakta güçlük
çektiğim; SHGM’nin hangi eksikliğinin havacılık işletmerinin bilinen kurallar
içerisinde kurumsallaşarak havacılık yapmalarına engel teşkil ettiğidir. Kaldı
ki, SHGM’nin altyapı ve çalışanların gerek sayısal gerekse tecrübe olarak
geçen her gün iyi bir konuma gelmeye başladıkları da bir gerçektir. Ayrıca, iç hatların
serbestleşmesiyle daha çok vatandaşımızın hava taşımacılığıyla tanışmasıyla
ülkemizde havacılık bilinci yükselerek zaten çok geniş çaplı olarak var olan
otokontrol sistemi daha da artmıştır. Bunlara ilave olarak dünyada yaşanmakta
olan bu bilgiye erişim, şeffaflaşma ve serbestleşme de göstermiştir ki, oyunu
kuralına göre oynamayanların kendileri ve çalıştıkları şirketler,
en kısa süre içerisinde sistemin dışında kalacaktır: Bunu hep birlikte
göreceğiz.
Ben uyarayım da isteyen enseyi karartmaya devam etsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder