Hava kargo lojistik üssü olmanın belirleyicileri;
talep, altyapı, idari yapı ve arz boyutudur. Tarihi ipek yolu üzerinde
bulunan Türkiye; Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney arasında bir köprü konumunda
olup, batıda halen kargo üssü olarak kullanılan Almanya, Hollanda, Fransa ve
Lüksemburg ile doğuda Dubai, Güney Kore ve uzak doğuda Singapur, Çin, Japonya,
Hong Kong ve okyanus ötesinden ise ABD’den hava kargo taşımacılığının
yönlendirildiği ülkemizin, jeostratejik konumu itibariyle, Türk
Cumhuriyetleri, Orta Doğu, Balkanlar ve Bağımsız Devletler Topluluğu
(BDT)’nun transit kargo üssü olabileceği ve pazardan daha büyük pay
almasının mümkün olduğu bir gerçektir.
Dünyada özellikle son 25 yılda hız kazanan
globalleşmeyle birlikte, dünya ölçeğindeki haberleşme ve mübadele imkânlarının
muazzam bir potansiyel ve kapasite taşıması, e-ticaretin yaygınlaşmasıyla
uluslararası bir nitelik kazanan üretim- tüketim ve bu ticaret anlayışının
ruhuna uygun olarak bir düğmeye basmakla başlatılan işlem ancak çok hızlı
nakliyat imkânları, yani hava kargo taşımacılığının varlığı ve gelişmesiyle
amacına ulaşacaktır.
Ulaşım ve iletişim araçları sayesinde giderek küçülen,
küçüldükçe de büyüyen bir evrende yaşamaya başladık. Zaman ve hız faktörü, her
geçen gün daha da önem kazanmakta, bu önem, taşıdığı maliyete rağmen fırsat
önceliği sağladığından, hava kargo taşımacılığına yönelik ilgi ve talebi
arttırmaktadır. Günümüzde hava kargo taşımacılığı çok hızlı değişim ve gelişim
içerisindedir. Zaman ve hız faktörünün çok önemli olması nedeniyle, hava
ulaşımının süratli, rahat ve emniyetli oluşu ve bu sahadaki dünya teknolojisinin
sürekli ve hızlı bir şekilde gelişim içinde bulunması, diğer ulaşım araçlarına
nazaran kargo taşımacılığında hava taşımacılığının önemini daha da artırmış ve
dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de bu alanda kısa sürede büyük
gelişmeler kaydedilmiştir. Globalleşme sürecinde havayolu taşımacılığındaki
gelişmelerin de stratejik önem kazandığı bilinmektedir.
Uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan
istatistiklere göre havayolu kargo taşımacılığı dünya ölçeğinde yıllık ortalama
%6-7 oranında büyüyecektir. Bununla birlikte son yıllarda hava kargo ile
taşınan malın cinsi ve kompozisyonu da değişmektedir. Örnek olarak, 1980’li
yıllarda havayolu ile taşınan kargo, her türlü yiyecek malzemesi, deniz
ürünleri, gazete, lüks giyim eşyası, ilaç ve yedek parça idi. Bu bileşim, 1990
sonlarında nitelik değiştirerek, makine parçaları, elektronik, high-tech
enstrümanları, çiçek, canlı bitki, balık ve deniz ürünleri, araba yedek
parçaları, foto aparatları, ayakkabı ve pek çok dayanıklı tüketim malzemesi taşınan
malların ağırlığını oluşturmaya başlamıştır.
Böylece, uluslararası ticarette taşınan mallarda hava
yolunun payı giderek artmaktadır. Türk hava kargo taşımacılığı da, dünyadaki bu
gelişmeye paralel olarak, son 10 yılda önemli bir gelişme kaydetmiştir.
Ülkemizde sanayinin gelişmesi, özellikle tekstil, elektronik, makine ve
ekipmanları, bilgisayar, otomotiv, ilaç konularında sanayileşme ve çiçekçiliğin
gelişmesi hava kargo taşımacılığı ihtiyacını ve kullanımını arttırmıştır.
Bilindiği gibi yolcu uçaklarında kargo taşımacılığı,
sadece kargo uçaklarında kargo taşımacılığı, entegre (kargo ve ekspres)
taşımacılığı ve forwarderler her geçen gün daha fazla büyüyen ve heterojen bir
yapıya sahip olan bu endüstrinin dört ana bileşenini oluşturmaktadır.
Gelecekte AB’ye tam üye olacak olan Türkiye’nin tarihi
ve kültürel bağlarının bulunduğu Türk Cumhuriyetleri, Orta Doğu, Balkan
ülkeleri ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)’na açılacak kapı ve önemli bir
transit ülke durumuna geleceği düşünülmektedir. Bu ise Türkiye ve AB üyesi
ülkeler ile bu ülkeler arasında direkt ve bağlantılı hava kargo trafiğini
önemli oranda arttıracaktır.
Şurası unutulmamalıdır ki; taşımacılık büyük ölçüde
coğrafyaya bağlıdır. Küreselleşme hangi muazzam ölçüye ulaşırsa ulaşsın, malın
noktalar arasında taşınmasını gerektirir. Bu ise, aynı teknolojiyi kullanan
ülkeler arasında belli bir pazara yakın olanlara avantaj sağlar. Türkiye bu
avantaja sahiptir. İşte bu noktada, yabancı sermayeyi teşvik ederek
yatırımlarını ülkemize çekmek hava kargo açısından potansiyel yaratacaktır.
Buna paralel olarak da, genelde taşımacılık sektörü ve özelde hava kargo
taşımacılığı sermaye ve teknoloji boyutlarında desteklenerek yukarıdaki amaçla
bütünleştirilmelidir. Öte yandan mükemmeli hedefleyen bir taşımacılık anlayışında;
nakliyatta kesintisizliğin yalnızca alt yapı olarak değil, yasal altyapı olarak
da uluslararası anlayış ve standartlara kavuşması gerekir.
Ülkemizde 2002 yılı iç hat-dış hat toplam kargo
trafiği 880.133 ton, 2003 yılı 931.191 ton 2009 yılında 1 milyon 726 bin
345 ton olmuştur. 2010 yılında ise yaklaşık 2 milyon ton olması beklenmektedir.
Çok önemli bir ticari kavşakta bulunmasına rağmen ülkemizdeki toplam hava kargo
tek başına Dubai Havaalanı’ndan taşınan kargonun çok altındadır.
Ülkemizde hava kargo taşımacılığının istenen düzeyde
olmamasının en önemli nedenlerinden birisi de hava kargo taşımacılığı için çok
önemli olan zaman ve hız faktörünün ön planda tutularak ICAO Annex (Ek)-9’da
belirtilen uluslararası standartlarda yasal bir alt yapının oluşturulamamasıdır.
Ülkemiz hava alanlarında transit aktarmada yolcuların çok kolay ve kısa süre
içerisinde uçak değiştirip yoluna devam etmesi sağlanırken hava kargo
taşımacılığındaki aktarmaların gümrük mevzuatından veya uygulamadan
kaynaklanan önemli bürokratik engellerlerinin olduğu bilinmektedir. Ülkemizin
de uygulamak zorunda olduğu Ek-9’a göre hava kargonun antrepoya girdikten sonra
en geç 4 saat içerisinde sahibine teslim edilmesi ve buna uygun idari ve yasal
alt yapının oluşturulması tavsiye edilmiştir. Bizim AB’ye uyumlu olduğu
söylenen gümrük mevzuatımızın ya yanlış yazıldığı ya da uygulama da bir
yanlışlık olduğu anlaşılmaktadır. Hava kargo taşımacılığı için gerekli cesareti
göstererek bu işe girenlere nasıl bir zulmün yapıldığının en yakın şahitlerinden
birisi olarak her şeye rağmen müteşşebislerimizin harikalar yarattığını
söyleyebilirim. Hatta çeşitli engellemeler nedeniyle zaman zaman bazı
kargoların kara yoluyla Bulgaristan veya Yunanistan’a taşınarak bu ülkelerden
kargo uçaklarına yüklendiğini de biliyoruz
Halen, 23’ü uluslararası trafiğe açık olmak üzere, 67
havaalanının sivil trafiğe açık bulunması ve bu hava alanlarının büyük bir
çoğunluğunun hava kargo taşımacılığı konusunda geliştirilmeye müsait olması,
milli havayolumuz THY’nin yurt dışında 130 noktaya tarifeli sefer, 16 özel hava
yolu şirketimizin yurt dışında 125 noktaya seferler düzenlemesi ve yurt
dışından ülkemize 70 havayolu şirketinin tarifeli, 400 hava yolu şirketinin
charter seferler düzenlemesi, ayrıca THY, MNG, ULS ve ACT Havayollarının kargo
taşımacılığı yapması, Türkiye’de ithalat ve ihracatın artması ile ithalat ve
ihracatta sanayi ürünlerinin oranının yükselmesi, Türkiye’nin komşu ve
bölgesindeki ülkeler ile ticaretinin artması, ülkemizde tüm taşıma modlarının
mevcut olması veya yapılabilir olması, dünyada hava kargo taşımacılığı ve
lojistik konusunda söz sahibi olan TNT, UPS, DHL ve Fedex gibi uluslararası
lojistik şirketlerin ülkemize gelmesi, SHGM’den yetki belgesi alan kargo
acentelerinin geçen her gün güçlenerek faaliyet göstermesi bu konudaki önemli
avantajlarımızdır.
Ancak; hava kargo taşımacılığı için nüfus yoğunluğu,
coğrafi özellikleri, sanayi ve ticaret merkezlerinin sayısı ve büyüklüğü, kredi
ve finans kurumlarının gelişmişliği, turizm potansiyeli, tarihsel ve kültürel
birikimleri, vb. açılardan üs olmaya çok müsait olan Atatürk Havalimanı’nın bu
konudaki gelişmeye müsait olmaması, hava kargo taşımacılığı konusunda faaliyet
gösteren acentelerin işletme yönetimi zaafları, etkinlik ve verimlilik
problemleri ile eğitilmiş ve sertifikalandırılmış personel açığı, lojistik
sektörünün dolayısıyla da hava kargo acentelerinin hukuksal alt yapısının
bulunmaması, bunun sonucu olarak da faaliyet gösteren şirketlerin mali yapısı
ve hizmet kalitesinin yeterince denetlenememesi, lojistik sektörünün
dolayısıyla da hava kargo acentelerinin depolama, dağıtım ve depo yönetimi gibi
konulardaki eksikliği, hava kargo taşımacılığı konusunda havaalanlarına deniz,
kara ve demiryolu bağlantılarının yetersizliği önemli sorunlarımızdandır.
Asıl önemlisi hava kargo taşımacılığında üs olmuş
ülkelerde görüldüğü gibi havaalanlarıyla her türlü ulaşım bağlantıları kurulmuş
“kargo köyleri”nin (cargo village) oluşturulmaması ve kurulacakları bölgenin
ekonomisi ve istihdamına çok önemli katkı yapabileceği gerçeğinin farkında
olamayan yerel yönetimlerin bu konudaki ilgisizliğidir. Oysa;
havaalanlarıyla her türlü ulaşım bağlantıları kurulmuş kargo köylerinin (cargo
village) kurulması, hava kargo acentelerinin kargonun paketlenmesi,
etiketlenmesi ve elleçleme işlemlerinin yapılabilmesi için yerlerin
(warehouse) tahsis edilmesi ve sektör için gerekli olan alt ve üst yapının
kurulması halinde sektörün, Türk ekonomisine önemli katkı sağlayacağı
değerlendirilmektedir. Hava kargo konusunda hizmet veren tüm kurum ve
kuruluşların bu kargo köylerinde hizmet vermesi sağlanarak, kargonun
giriş-çıkışında zaman ve hız faktörü de ön planda tutularak bürokrasi asgariye
indirilmelidir.
Bu amaç için, SHGM’nin olağan üstü gayretleri sonucu
hazine tarafından Atatürk Havalimanı’na tahsis edilmesi sağlanan yaklaşık 1
milyon metrekare arazi üzerinde ivedilikle örnek bir kargo köyü kurulması büyük
önem taşımaktadır. Kargo köyü modelinin ülkemiz gündemine SHGM tarafından
getirilmiş olmasına rağmen; bu model örnek alınarak kara ve demiryolu
taşımacılığı için onlarca lojistik kargo köyü kurulmuş olmasına rağmen halâ
hava kargo için tek bir örnek bile yaratılamamış olunmasını büyük bir üzüntüyle
çok önemli bir eksiklik olarak görüyorum.
Öte yandan, 2003 yılında yapılan ICAO 5. Hava
Ulaştırma Konferansı’nda hava kargo taşımacılığının serbestleştirilerek tüm
hava kargo hizmetleri için pazara erişimin kolaylaştırılması kararı ve
buna parelel olarak 2009 yılında yapılan son Ulaştırma Şurası’nda alınan
karar gereğince bu amaca uygun hava alanlarımızın ivedi olarak tespit
edilerek hava kargo taşımacılığı için karşılıklılık ilkesi çerçevesinde
“open-sky” ilan edilmesi gerekmektedir. 2003 yılında iç hat yolcu
taşımacılığının serbestleştirilerek havayolu işletmelerimizin pazardan daha çok
pay almalarının sağlandığı gibi aynı şekilde hava kargo taşımacılığının da
serbestleştirilerek, Türk havayolu taşıyıcılarının pazardan daha çok pay
almalarının sağlanması büyük önem taşımaktadır.
Başta hava kargo taşımacılığı olmak üzere lojistik
sektörünün bilinen sorunlarının çözüme kavuşturularak önünün açılması halinde,
bu sektörün kısa vadede Türk ekonomisine yılda 12 milyar dolar, uzun vadede
ise en az turizm gelirlerimiz kadar katkı sağlayacağı bu konunun
ilgilileri tarafından ifade edilmektedir.
Yukarıda belirttiğim nedenler ve ülkemizin bulunduğu
jeostratejik konum, sahip olduğumuz alt ve üst yapı, etrafında bulunan 400
milyon nüfusa sahip pazara hitap etmesi ve bölgesinde ekonomik bir güç olması
nedeniyle Türkiye hava kargo konusunda lojistik bir üs olabilir.
Mobilya mağazalarının bir arada olduğu yer masko'da çok güzel mobilya mağazaları var. Oradan istanbulun her yerine nakliye yapıyormusunuz
YanıtlaSil