KIŞ TEDBİRLERİ YOLCU MAĞDURİYETİ ve DEVE TAŞIMACILIĞI
Ülkemiz Edirne’den Kars’a, 1651 kilometre olan büyük bir ülkedir.
Türkiye’nin güneydoğusundan Türk hava sahasına giren bir uçak, kuzey batısından
çıkıp aynı süre uçarak, 5 ülkenin hava sahasını geçtikten sonra Avrupa’da
herhangi bir şehre gidebiliyor. Ülkemizdeki değişken ve zor kış hava koşulları
herkes tarafından ya yaşanarak veya olumsuz yönde etkilenerek bir şekilde
yakinen bilinmektedir.
Ülkemizdeki ve havaalanlarımızın bulunduğu illerdeki hava şartlarının
kısa süreler içerisinde ve hızlı bir şekilde değişkenliği sebebiyle
özellikle de kış aylarında yaşanan kötü hava koşullarından uçuş operasyonunun
olumsuz olarak etkilenmemesi veya en az düzeyde etkilenmesi için uçuş
operasyonu, yolcu mağduriyeti, bakım ve yer emniyeti konularında alınması
gereken hayati tedbirler vardır. Bu tedbirlerin zamanında ve eksiksiz olarak
alınması, bunlara tam ve eksiksiz olarak uyulması, başta can ve mal emniyeti
olmak üzere uçuş ve yer emniyeti bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu
konu yolcu konforu ve maddi bakımdan da havayollarını olumsuz olarak
etkilemekte olup, katiyen ihmal edilemeyecek bir durumdur.
Özellikle kış şartlarında olması muhtemel rötarlar nedeniyle uçağın uzun
süre yerde kalması hallerinde, yolcunun düzenli bir şekilde anons yapılarak
bilgilendirilmesi ve rötar süresince yolcuya, Uluslararası Hava Taşımacıları
Birliği (IATA) standartlarında ikram sunulması ve AB ve ECAC tarafından
yayınlanan yolcu haklarının uygulanması, yolcu hakları ve konforu
bakımından önemli olduğu gibi hava taşıyıcıları ve anlaşmalı yer hizmetleri
kuruluşları bakımından da bir zorunluluktur.
Ayrıca;
Başta yolcu, uçuş ekibi, yer ekibi olmak üzere operasyon için mümkün
olan en yüksek emniyet seviyesini sağlamak amacıyla, kış şartlarında uçağın yer
ve uçuş operasyonları ile ilgili emniyet tedbirlerinin, etkili prosedürlerinin
ve gelişmiş teknolojinin sağlanması ve geliştirilmesi bu konuda emniyet
kültürünün en üst seviyede oluşturulması ve tavizsiz olarak uygulanması,
Ulusal ve uluslararası standartlar ile uyumlu olarak, uçağın buzlanmasının
yerde giderilmesi ve önlenmesi ile ilgili standart ve spesifikasyonların
geliştirilmesi, bu konuda kullanılan prosedür ve materyallerin çevresel
etkilerinin değerlendirilmesi, olumsuz etkilerini azaltmak için önlemlerin
alınması,
Uçağın buzlanmasının giderilmesi ve önlenmesi ile ilgili eğitim
materyallerinin hazırlanması, konu ile ilgili personele düzenli olarak eğitim
verilmesi gibi konular üzerinde işletmelerin hassasiyetle durması
gerekmektedir.
Bunun yanı sıra; havaalanı işleticisi tarafından pist, apron ve taksi
yollarının (PAT sahaların) temiz tutulması, pist frenleme ölçüm analizlerinin
hava durumuna göre güncel bulundurulması ve bu konuda pilotların düzenli olarak
bilgilendirilmesi,
Havayolu işletmeleri tarafından operasyon yapılacak pistlere ilişkin meydan
analizlerinin doğru yapılması ve meydan kolaylıklarının doğru
değerlendirilmesi, operasyon yapılacak bölge ve hava alanlarına ilişkin
meteorolojik şartların iyi değerlendirilmesi, düşük görüş operasyonlarına
ilişkin gerekli tüm hazırlıkların tamamlanması büyük önem taşımaktadır.
Bunlara ilave olarak; uçuşa başlamadan önce, uçuş boyunca
karşılaşılabilecek meteorolojik şartların (sis, kar, buz, kırağı, buzlanma
şartları, türbülans, yoğun yağış, bulut türleri ve özellikleri vb) detaylı
olarak incelenmesi, kalkış-iniş ve yol boyu meteoroloji şartları, seyrüsefer
kolaylıkları, yedek meydan durumları, yakıt ihtiyacının doğru olarak tespiti,
uçağın mevcut şartlar içinde hareket kabiliyeti gibi konularda tereddüde mahal
verilmeyecek şekilde ulusal ve uluslararası kurallarda belirtilen emniyet
limitlerine uygun olarak karar verilmesi ve uygulanması da kesinlikle göz ardı
edilemeyecek hususlardır.
Ne var ki kış tedbirleri ve yolcu mağduriyeti konusunda; başta ICAO
9640/AN-940, JAR OPS-1, IATA Yer Hizmetleri El Kitabı , AEA’nin bu konudaki
yayınları, AB ve ECAC tarafından yayınlanan yolcu hakları gibi
uluslararası referanslara, SHGM tarafından yayınlanan SHT OPS-1 Talimatı, bu
konulara ilişkin olarak SHGM tarafından yayınlanan onlarca genelgeye ve
düzenlenen çok sayıdaki uyarı toplantılarına rağmen istenen tedbirlerin
alındığı ve istenen farkındalığın oluşturulduğu söylenemez.
Bunun bir örneğini 6 Kasım’da yaşadık. O akşam sis nedeniyle uçuşlara
kapatılan Atatürk Havalimanı’ndaki manzara görülmeye değerdi. Tüm uçuşlar
rötarlı olmasına rağmen tek bir anons bile yapılarak yolcular
bilgilendirilmedi. Sanırsınız ki tüm anons sistemi arızalı ve devre dışı.
Oysaki terminallerde anons sisteminin kurulmasının temel nedeni, bu gibi
durumlarda yolcuların bilgilendirilmesidir. Amacına hizmet etmeyen bu sistem
neden bu terminale kurulmuş anlamak mümkün değil! Başta tarifeli sefer
yapan havayolları olmak üzere hiçbir havayolu şirketi, saatler geçmesine
rağmen, yolcularına bırakın bilgi vermeyi, ikram sunmayı, özellikle de
04.20’de kalkması gereken Saudia Havayolları’nın İstanbul- Cidde uçağı 07 Kasım
günü takriben 11.00’de kalkmış olmasına rağmen, ne o yaşlı yolcularla ilgilenen
tek bir şirket yetkilisi veya anlaşmalı yer hizmetleri kuruluşu
personeli, ne de açlık susuzluk var mı diye soran bir Allah’ın kulu vardı!
Ortada tam bir keşmekeş hakimken, hacca giden hacı adaylarımızın en çok
eziyeti çekerek hacca gidip gelmeleri halinde haclarının daha çok kabul
göreceği yönünde yapılan yalan propaganda veya telkin(!) de Saudia
Havayolları’nın pişkinliği olarak hafızalarımızda yer etti. İşte o an bu
manzarayı görünce de, bir kontuarın üzerine çıkarak ‘Nedir “Lan” bu Müslüman
Türkler’in sizden çektiği’ diye haykırasım geldi.
Deve taşımacılığı kültürüne alışık olanların, ‘Tüm ülke hacılarının
en az yarısını ben taşıyacağım. Taşıyamadığımı da kim taşırsa kutsal topraklar
üzerine kurduğu “deli dumrul köprüsü” geçiş ücreti misali yolcu başına şu
kadar dolar haracımı isterim’ şartı, hac taşımacılığını zaten müslümanlar için
zulme ve oluşturulan monopol nedeniyle pahalı bir taşımacılığa dönüştürmüşken
bir de hava muhalefeti zulmü gerçekten çekilecek gibi değildi. Dünyanın en iyi
terminallerinden birisi olan AHL’yi yedinci sınıf ülke terminali gibi
kullanılmasına veya havacılıkta iddiaları ve hedefleri olan ülkemiz
havacılığını buna reva görmemizi anlamak mümkün değil. Bir çok ülkenin
havacılıktaki kalitesizliğini ve vurdumduymazlığını hava yolları aracılığıyla
ülkemize transfer ederek ülkemiz havacılığının kalitesizleştirilmesine
kesinlikle müsaade edilmemelidir.
Bulunduğum her ortamda ifade ettiğim gibi, her havacının da tereddütsüz
kabul edeceği üzere havacılık, tarihi boyunca yaşanan müessif hadiselerin ve
kazaların sebepleri dikkate alınarak, uzmanlar tarafından çeşitli platformlarda
enine boyuna tartışılıp değerlendirilerek uygulanmasında uzlaşmaya varılan,
uygulanmaması halinde ise o hadisenin tekrar yaşanacağı uluslararası bir kurallar
manzumesidir. Bu kuralların “bana göresi size göresi” de yoktur. Standart
olanın dışına çıkıp “size göre olanını” uygularsanız
sonucunun hesabını da siz ya da sizin havacılığınız öder. Bu husus uçuş
operasyonda da, meydan işletmeciliğinde de, yer hizmetlerinde de, teknik
konularda da böyledir.
Şimdi bakınız; 1970-2010 arasında ülkemizde yaşanan 14 büyük gövdeli uçak
kazasından; THY’nin üretici firmanın imalat hatası sonucu Fransa’daki
DC-10, Amsterdam’daki B737/800 kazası ile pitot tüpünün bir böceğin
kapatması sonucu Dominik Cumhuriyeti’nde düşen Birgen Air’in B-757
uçak kazası hariç, diğer 11 kaza- özellikle de 2003 yılı öncesi Türk
taşıyıcılarının uçuşlarının büyük çoğunluğunun yurt dışına olmasına rağmen-yurt
içerisinde, tamamına yakını kış aylarında ve kuleye bildirilmiş hiç bir teknik
arıza olmadan yaşanmıştır. Bu, tartışılması ve araştırılması gereken bir
konudur. Bunu, bu güne kadar olduğu gibi, tek başına pilotlarımızın işini kayıp
etme korkusu veya yönetimsel baskılar nedeniyle kuralları zorlama veya yok
sayma zorunda kaldıkları safsatasına bağlarsak, hiç bir yere
varamayız.
Her olayda olduğu gibi havacılıkla ilgili olaylarda da saman alevi gibi
parlayan ve sönen bir yapımız olduğu için olayları sağlıklı bir şekilde
değerlendiremiyoruz. Oysaki iç hat uçuşlarında da dış hat uçuşlarında da
SHGM’nin sorumlulukları aynıdır. Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere
uluslararası ve milli kuralları eksiksiz olarak uygulama ve işletme
sorunlarımızdan kaynaklanan emniyetsizlikler devam etmektedir. Yılın 365 günü,
günün 24 saati bilinen kuralları uygulaması için herkesin başına SHGM’den bir
yetkilinin dikilmesi gerektiği yönündeki ilkel düşüncelerden biran önce
vazgeçmemiz gerekir.
Son yıllarda hava alanlarımızın alt ve üst yapılarında, özellikle de
meteoroloji ve dispeç hizmetleri bakımından önemli gelişmelerin olduğunu
biliyoruz. Ancak değişmeyen tek şey kamunun kısıtlı imkanlarıyla görevini
yapmaya çalışan SHGM’den beklentilerdir. SHGM’den beklentilerimizi görev yetki
ve sorumluluklarıyla kısıtlı tutmamız gerekir. Bilinen, bilinmesi gereken
kuralları eksiksiz olarak uygulama kültürünü oluşturup, uygulamayanları da
kıyasıya eleştirerek bunları kamuoyuna ifşa etmemiz halinde emniyet kültürüne
daha çok katkı sağlayacağımızı düşünüyorum. İstenen sistemi kurarak ve
kurumsallaşarak bilinen kuralları eksiksiz olarak en üst seviyede uygulamak
yerine her şeyi devletten bekleme alışkanlığımızdan vazgeçemediğimiz müddetçe
bilinen sorunlarımız maalesef ki artarak devam edecektir.
Bilinen bir hikayeyi anlatayım…
Yaşlı amca doktora gitmiş. Doktor sormuş: “Buyur amca, neyin var? Neren
ağrıyor?”
Yaşlı amca hışımla doktorun üzerine yürümüş!
-“Bana ne soruyorsun kardeşim, doktor değil misin? Bil bakalım neyim var?”
demiş.
SHGM’yi; her şeyi bilen, bilinen kuralları uygulamayanlar adına onları
uygulamak zorunda olan, kalkışta, yol boyu ve inişte yapılan hatalar veya
yapılması zorunlu olan check-listler konusunda pilotları uyarmak için
sürekli yanında oturan, rötarlarda yolcuya anons yapan, ikram sunan,
meteorolojik durumları değerlendirerek uçuşun her evresinde pilotları
bilgilendiren, tüm hava alanlarındaki kulelerde oturup, pisti görmeden ‘gördüm’
diyen pilotlara, ‘hocam ama ben sizi görmedim siz neredesiniz? Galiba iniş
pateninde değilsiniz’ diye uyarması gereken vb. bir hayalet olarak görmek
gerekiyorsa biz de yaşlı amcanın yaptığını yapalım ve, ‘SHGM değil misin
kardeşim? Neden herkesin yapmak zorunda olduğu işleri sen yapmıyorsun?’ diye
bağıralım. Ama dünyada böyle bir havacılık yok!
Havacılıkta yaşanan her ciddi olaydan sonra, bilerek veya bilmeyerek
yaratılan bilgi kirliliği ve SHGM veya çalışanlarına uygulanan yargısız infaz
nedeniyle hiçbir olaydan ders çıkaramadığımızdan ve benzer
olayların yaşanmaması için hiçbir ciddi tedbir alamadığımızdan eminim ve bundan
da büyük üzüntü duyuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder