“Gezegenimiz İçin Emniyetli, Güvenli ve Geliştirilebilir Havacılık”
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, hava araçlarının kullanımı ve
gelişimi için önemli bir dönüm noktasıdır. Savaş sonrası başta hava araçlarının
barışçıl ve sivil amaçlar için kullanılması olmak üzere hava
taşımacılığında birçok siyasi ve teknik sorun da ortaya
çıkmıştır.
Sivil havacılık endüstrisindeki gelişmeler ve savaş sonrası havadan
gelebilecek tehlikelere karşı önlem alınması zorunluluğu, uygulamada devletlerin
ülkesi üzerindeki hava sahasının, devletin mutlak egemenliği altında olmasını
zorunlu kılmıştır.
Sürekli barışın sağlanmasını takiben söz konusu
sorunların çözüme kavuşturulması amacıyla genel düzenlemelerin yapılması
ihtiyacı doğmuştur. Bu bağlamda sivil havacılığın dünya genelinde emniyetli ve
düzenli bir şekilde yürütülmesi amacıyla havacılıkla ilgili uluslararası
düzenlemelere gidilmiştir. 7 Aralık 1944 tarihinde dünya sivil havacılığı
açısından dönüm noktasını teşkil eden Şikago Sözleşmesi imzalanarak sivil
havacılığın ve sivil hava taşımacılığının evrensel kuralları belirlenmiştir.
Türkiye’nin 5 Haziran 1945 tarih ve 4749 sayılı
Kanun ile onayladığı Şikago Sözleşmesi; uluslararası sivil
havacılığın esaslarını evrensel düzeyde düzenleyen ve uluslararası hava
hukukunun cari kurallarını belirleyen temel bir metindir.
Söz konusu sözleşmenin 43. maddesi gereğince kurulan ve Birleşmiş
Milletler’in bir alt kuruluşu gibi faliyetlerini sürdüren Uluslararası Sivil
Havacılık Teşkilatı (ICAO); 4 Nisan 1947 tarihinde resmi olarak
faaliyete geçmiş olup halen üye sayısı 190’dır.
Sözleşmenin 44’üncü maddesinde teşkilatın amaç ve hedefleri; tüm
dünyada uluslararası sivil havacılığın emin adımlarla ve düzenli
gelişmesini sağlamak, hava araçlarının barışçıl amaçlar için yapım ve
işletimini desteklemek, uluslararası sivil havacılık
için havayolları, havaalanları ve hava
seyrüsefer tesislerinin gelişmesini sağlamak, dünya
halkının emin, düzenli, yetkin ve ekonomik hava taşımacılığına olan
ihtiyaçlarını karşılamak, yıkıcı rekabetin neden olacağı
israfı önlemek, taraf ülkelerin haklarını tam olarak korumak ve ülkelere
uluslararası havayolu işletmeciliği konusunda fırsat eşitliği
sağlamak, taraf devletler arasında ayrımcılık
yapmamak, uluslararası hava seyrüseferinde uçuş
emniyetini geliştirmek, genel olarak uluslararası sivil
havacılığa ait tüm konuların gelişimini sağlamaktır.
ICAO'nun esas yapısı, Genel Kurul (GK) ve konseyden oluşmaktadır.
Genel kurul, tüm üye ülkelerin katılımıyla olağan olarak her üç
yılda bir toplanmaktadır. Genel kurul toplantılarında, teşkilatın teknik,
ekonomik, hukuk ve teknik işbirliği alanlarındaki tüm çalışmaları
ayrıntılarıyla gözden geçirilmekte ve ICAO birimlerine gelecekteki
çalışmaları için yön verilmektedir.
Konseyin bugün için en önemli görevlerinden biri, Şikago
Sözleşmesi’nin 90. maddesi gereğince standart ve tavsiyeleri (SARP’ları)
oluşturmak, bunları sözleşme ek’leri olarak uygulamaya koymaktır.
ICAO tarafından düzenlenen ve sözleşmenin ek’i sayılan 18 ayrı konuda ek
(Annex) mevcuttur. Konseyin ayrıca ihtiyari görevleri de mevcut
olup bunlardan bazıları; üye ülkeler arasında sivil havacılıkla ilgili
sorunların çözümünde hakem rolü üstlenmek ve uluslararası sivil
havacılığı ilgilendiren bütün konularda incelemeler/çalışmalar
yapılmasını sağlamaktır.
ICAO'nun Montreal'deki merkezinin yanı sıra, Paris, Kahire, Bangkok,Dakar,
Nairobi, Meksiko ve Lima'da 7 bölgesel ofisi bulunmaktadır. Türkiye ise,
Paris ofisine bağlıdır.
1995 yılında yapılan 31. Genel Kurul’da kabul edilen ICAO Küresel Emniyet
Gözetim Denetim Programı (IUSOAP), Şikago Sözleşmesi uyarınca üye
ülkelerin anılan sözleşmenin; 1,6,8,11,13,14 ve 17 sayılı eklerinde yer alan
SARP’lara uyumlarını denetlemek ve farklılıkların tespit edilerek
giderilmesini sağlamak amacıyla geliştirilmiştir.
IUSOAP, ülkelerin talepleri doğrultusunda gönüllü bir uygulama olarak
başlatılmış ve 32. Genel Kurul’da onaylanan bir karar
doğrultusunda küresel, düzenli, zorunlu ve sistematik hale
getirilmiştir.
ICAO Teknik İşbirliği Programı, üye ülkelerin sivil
havacılık alanında gelişmelerine yardımcı olmak üzere 1952 yılında
oluşturulmuştur. Teknik İşbirliği Bürosu tarafından, gerektiğinde
UNDP(Birleşmiş Milletler gelişim programı) katkısı da sağlanarak bu
faaliyetler yürütülmektedir.
ICAO Haberleşme, Seyrüsefer ve Gözetim/Hava Trafik Yönetimi
(CNS/ATM) ile Uyduya Dayalı Küresel Seyrüsefer Sistemleri (GNSS);
dünyadaki yolcu ve kargo taşımacılığının ulaştığı boyutlar ve
geleceğe yönelik tahminler bağlamında mevcut haberleşme, seyrüsefer ve
gözetim sistemlerinin yetersiz kalacağı noktasından hareketle,
ICAO tarafından başlatılan hava seyrüsefer sistemlerini
geliştirme çalışmaları sürdürülmektedir.
Bu bağlamda, CNS/ATM sistemleri ve hava sahası kullanımının
geliştirilmesi, hava taşımacılığı ve havaalanları kapasitelerinin artırılması,
ülkeler tarafından geliştirilen çeşitli uydu sistemleri arasında entegrasyon
sağlanması, hava araçları ile yer istasyonları arasında bilgi
alışverişinin geliştirilerek uçuş emniyetinin artırılması gibi hususlar
amaçlanmıştır.
ICAO, sivil havacılığın çevreye etkisinin sivil havacılığın güvenli
ve düzenli gelişmesiyle uyumunu sağlamak ve iyileştirmek üzere
çevre konularına özel bir dikkat yöneltmektedir.
1995 yılında düzenlenen 31. Genel Kurul’da, Havacılık Emniyeti için Uluslararası
Finansman Hizmeti (IFFAS) adı altında gönüllü katılım ve gönüllü katkı ilkesi
çerçevesinde bir fon oluşturulmasına karar verilmiş ve bu konuda gerekli
çalışmaları yapmak üzere konsey görevlendirilmiştir.
ICAO, 1992 yılında aldığı bir genel kurul kararı ile kuruluş tarihi olan 7
Aralık’ı “Uluslararası Sivil Havacılık Günü” olarak ilan etmiş ve her yıl
belirlenecek bir temanın tüm üye ülkelerde işlenerek bu günün
kutlanmasını önermiştir. ICAO bu yıl kuruluşunun 63. yıl dönümünü
kutlamakta olup, bu yıl için tüm ülkelerde “gezegenimiz için emniyetli, güvenli
ve geliştirilebilir havacılık” (safe, secure and sustainable aviation for our
planet) temasının işlenmesi öngörülmüştür. ICAO’nun kuruluş amacını ve
temel felsefesini de özetleyen bu temanın tüm havacılar tarafından bir slogan
haline getirilerek çalışma odalarına asılmasında büyük fayda var diye
düşünüyorum.
Cumhuriyetin ilk yıllarında büyük Atatürk’ün “ İstikbal Göklerdedir”
sözüyle hedef gösterdiği havacılığımız, hedefine ulaşmıştır. Tüm istatistikler
şunu göstermektedir ki, havacılığımız her alanda dünya standartlarının da
çok üzerinde büyüyerek bugün artık, uçak imal etmek için çalışmalara
başlayan bir ülke haline gelmiştir. Bu gelişmeye katkı sağlayan herkesi
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle havacılık konusunda sözü olan herkesin biraz daha dikkatli
olması gerekir diye düşünüyorum. Geçmişte birbirimizi gereğinden fazla
hırpalayarak zaman zaman havacılığımıza da zarar verdiğimizin en yakın
şahitlerinden birisi olarak; yazarken, çizerken, konuşurken, eleştirirken
mümkün olduğunca birbirimize ve havacılığımızın bu günlere gelmesinde
emeği geçenlere biraz daha saygılı ve hoşgörülü olmamız halinde havacılığımıza
daha çok hizmet etmiş oluruz. Havacılıkla ilgili sorunlarımızı, havacılık
bilinç derinliği ile tartışmamız havacılığımızın gelişmişlik düzeyine de
saygının bir gereği olduğunu düşünüyorum. Kimse şunu unutmasın ki,
havacılığımızın bu günlere gelmesini uzaylılar sağlamamıştır. Yetişmiş insan
gücü laboratuvarımızın elverdiği ölçüde yine de beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz
zaman zaman insaf ölçülerini de zorlayarak hakaret ölçülerine varan sözlerle
asıp kestiğimiz arkadaşlarımızın katkılarıyla ve emekleriyle havacılığımız bu
günlere gelmiştir.
Havacılığımızın daha da serbestleştirilerek önünün açılabilmesi için
havacılık sektörümüzün, SHGM nezdinde güven telkin etmesi ve SHGM’ye yönelik
yapılacak eleştirilerin yapıcı ve insaf ölçüsü içerisinde yapılması yadsınamaz
bir gerçektir.
Havacılık endüstrimizin, basın sektörü için de bir gelir kaynağı olduğunu,
gelir pastasından en üst seviyede pay alabilmek için kıyasıya rekabetin
yaşandığını artık herkes biliyor. Ancak, temel sorun şudur ki, başladığı
noktadan bittiği noktaya kadar kurallar sistemi olan havacılık ile sınır
tanımayan basın özgürlüğünün havacılık kural sınırlarını zorlaması zaman zaman
handikap yaratmaktadır. Bu yüzden basın meslek etiği ilkeleri dahilinde,
havacılık kurallarını gözardı etmeden çalışmaların yürütülmesi büyük önem
taşımaktadır.
Bilindiği üzere son yıllarda basındaki bir çok ünlü yazarın gerçek
isimlerini unuttuk, anlı şanlı gazetecilerimiz bir birine “liboş, yandaş,
dönek, marko paşa, beyaz bereli tavukçu, tosuncuk, imam, jöleli baş...vb” takma
isimler veya ağza alınamayacak hakaretlerle hitap ederek yeni bir akım
yarattılar. Ulusal medyadaki bu yakışıksız akımın, basın aracılığıyla
havacılığımıza da sirayet etmesine hep birlikte karşı durmalıyız.
Havacılık basınındaki bu kanlı bıçaklı, sert ve yıkıcı rekabetten,
kutuplaşmadan belki birileri kazançlı çıkabilir. Ancak havacılığımızın ve
havacılığımıza emek verenlerin zararlı çıktığı bir gerçektir.
Geçmişte bu konudan en çok zarar görmüş birisi olarak; bu olayı İsrailli
askerin veya Amerikalı polisin (en güzel onlar dövüyor ve taşla kemik
kırıyor) herhangi bir suçluyu yakaladığını görüp koşar adım yanına
giderek, “Asker ağabey veya memur bey! Ne olursunuz ölümü öpün onu
bırakıp beni dövün” diyerek vekaleten dayak yemeye benzetiyorum. Tamam
anladık... Havacılıktaki büyüyen gelir pastasından herkes payını alsın ancak,
havacılığımız ve havacılığımıza emek verenler, kişisel hesaplaşmalardan dolayı
vekaleten dayak yemesin. Zaten her yerimiz kan revan içerisinde… Bırakın da
yaralarımız biraz iyileşsin.
Bu duygu ve düşüncelerle herkesin Dünya Sivil Havacılık Günü’nü en iyi
dileklerimle kutluyor, havacılığımıza emeği geçen herkesi saygılarımla
selamlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder