20 Haziran 2013 Perşembe

SİVASLI GARDAŞIMIN HACET MESELESİ

Ogün ŞANLI

Öteden beri Türkiye’de devletin, vatandaşın hayatını kolaylaştırmak veya vatandaşın kendisini güvende hissedebilmesi için yapılması gerekenler konusunda üzerine düşeni yapmadığı yönünde bende bir inanç oluşmuş durumda.
Oysaki bu güne kadarki tüm hükümetler sosyal devlet kavramını, insan odaklı politikaları uygulayacaklarını söyleyerek temel politikalarının insanın huzuru ve mutluluğu olduğu ninnileriyle bizi yönettiler. Hatta bu konularda reform üzerine reform yaparak ülkeyi reform yorgunu, halkımızı da reform manyağı haline getirdiler. Bu konularda yarış öylesine hızlandı ki, bazı iktidarlar kendilerinin halkın hizmetkarı olduğunu söylerken bunu bir adım ileri taşıyan bazı iktidarlar da halkımızın kölesi olduklarını ilan ettiler.
Tabi siyasi iktidarlar böyle söylerse yerel yöneticiler hiç bundan geri kalır mı? Başta valilerimiz, belediye başkanlarımız, kaymakamlarımız, il özel idarelerimiz, mahalle ve köy muhtarlarımız ve köy ihtiyar heyetlerimiz olmak üzere kendisini bu halka hizmet etmek için adayan kamu adına görev yapan bilumum kurum ve kuruluşlarımız siyasi iktidarların bu insan odaklı yönetim biçimi aşklarını daha da ileri taşıyarak “Bu söylenenlerin en az yüz katı da bizden” diyerek tüm halkımızı gerekirse gidecekleri her yere sırtlarında taşımaya hazır ve nazır olduklarını naralar atarak efkar-ı umumiyeye ilan ettiler.
Peki gerçek durum buysa, Sivaslı gardaşımın olmayan hacet sorununu kim veya kimler neden sorun haline getirerek bu konudaki krizi tüm dünyaya mal etti? Bu sorunu çıkaranlar Sivaslı gardaşımın bu konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya Avrupa Adalet Divanı’nın gündemine taşıyamayacağını düşünüyorlarsa yanılabilirler.
Bu olayda da görüldüğü üzere sosyal medyanın gücü sayesinde artık çok büyük sandığımız bir çok insan ile kurum veya kuruluşlar çok küçük, çok küçük sandığımız bir çok insan ile kurum veya kuruluş da çok büyük olmaya başladı. Kim ne derse desin artık küçük sandıklarımız da şekil ‘A’da da görüldüğü üzere tabiri caizse, ‘kodummu oturtuyor.’
Eskiden olduğu gibi bazı medya gruplarının gücünü arkasına alarak sağa sola çamur atıp, gizli kamera ayaklarıyla vs nemalanma devri çoktan kapandı. O işleri yapanların büyük bir çoğunluğu artık ya İstanbul’da Taksim’de ya da Ankara’da Ulus’ta simit satmaya başladılar.
Asıl konumuz olan ve artık uluslararası bir boyut kazanan Sivaslı gardaşımın hacet meselesi bildiğiniz gibi şöyle başlamıştı: Sivas Belediyesi eski sanayi bölgesinde bazı binaları yıkma kararı almış ancak anlaşılan şudur ki bazı esnaf ekmeğini kaybetmemek için bu binaları boşaltmayı biraz ağırdan alarak pasif bir direniş göstermeye başlamış. Sen misin binayı boşaltmayan? Her zaman olduğu gibi işgüzarlar hemen görevden vazife çıkararak iç hizmet mevzuatını da biraz zorlayarak sanayi esnafının tuvaletini yerle bir etmişler.
Mağdur olan esnaf da yerel televizyonları çağırarak bu sorunlarını yerinde tespit ettirmişler. Esnaflardan birisi de çok haklı olarak belediye başkanına şu soruları soruyor: Sen en son yıktırman gereken tuvaleti neden en önce yıktırdın? Yarın senin işçilerin de burada çalışacaklar peki onlar hacetlerini nerede giderecek? Eskiden olduğu gibi yere bir çukur kazıp onu mu kullanacaklar? Hadi varsayalım ki senin işçilerinin böyle bir sorunu olmayacak peki bana gelen müşterilerim bana sorsa ki gardaş burada lavabo var mı diye ben onlara gardaş ‘Belediye Başkanımız yıktırdı biz de Belediyenin önünü kullanıyoruz sen de git orayı kullan mı’ diyelim? Tabi tüm bu ifadelerin kırılma noktası ‘şu elime yazıklar olsun ki ben ona oy verdim’ ve ‘yağdanlık elinde gezenler var ustalara sesleniyorum yağdanlıklarınızı dükkanlarınızda ve işleriniz için kullanın’ sözleriydi. Biz yağdanlıkların en azından sanayi sitelerinde gerçek amaçları doğrultusunda kullanıldığını sanıyorduk ki bu açıklamalardan yağcıların ve yağdanlıklarının her yerde, her meslekte iyi iş gördüğünü de anlamış olduk. Petrol üreticisi olmayan ülkemizde bu kadar yağcı yağdanlığıyla dolaşıyorsa bunların en azından ülke ekonomisine verdikleri zararın bir gün mutlaka hesabı sorulmalıdır.
Temizliğin çok önemli olduğunu, esnafın tamamına yakınının namaz kıldığını, bu esnafın abdestini nasıl alacağından tutun da kendilerinin de hacet ihtiyacı için arabalarına atlayıp evlerine mi gitmeleri gerektiği ve en önemlisi de yıkılan bu tuvaletin içinin fayanslarının yapımı, musluklarının kapı ve penceresinin de esnafın kendi arasında topladığı parayla yapılmış olmasına rağmen bunlarında sökülüp götürüldüğünü mallarının çalındığını yüksek sesle ancak Anadolu saygı ölçüsünü de elden bırakmadan kantarın topunun kaçmamasına da büyük bir özen göstererek Türk ve dünya kamuoyuna açıkladılar. Burada hela yerine lavabo, belediyenin içi yerine önü terimlerinin kullanılmış olması bunun en büyük kanıtıdır. Tüm esnaf adına bu açıklamayı yapan işçimizin video kaydı şu anda tüm sosyal paylaşım sitelerinde izlenme rekoru kırmaya devam ediyor.
Vatandaşın bu ve buna benzer sorunlarının çözümü için var olan belediyelerin vatandaşa sorun yaratması bizim ülkemize mahsus bir şey olması gerekir. Bu olup bitenlerden sonra yerel yöneticiler hangi işlemi yaptı çok merak ediyorum. Esnafın sorunun çözülmediğinden eminim de benim merakım acaba belediye bu konuyla ilgili kaç zabıta görevlendirdi? Bu esnafa hangi yeni sorunlar yaratıldı? Hangi cezalar kesildi? Ben bunları merak ediyorum. Başta ilin valisi olmak üzere Sivas milletvekilleri bu konuya duyarlı davrandı mı yoksa bu konu onların ilgi alanına girmedi mi? vs…
Sevindirici olan şey şudur ki, hayatını idame ettirebilmek için devletinin hiçbir kurum veya kuruluşundan hiçbir beklentisi olmayan ve hayatını kendi yetenekleri ve becerisi ölçüsünde idame ettirebileceği şuuru çok yüksek olan halkımız bu konuda gerekli bağışıklığa ve beceriye sahiptir. Örneğin şehirleri, kazaları, kasabaları, köyleri sel basar, bir bakmışsınız tüm vatandaş seferber olmuş birbirini kurtarıyor. Kimisi beline ip bağlamış, kimisi el ele tutuşmuş kimisi botla, kimisi yüzerek hummalı bir faaliyette… Bu yapılanlar bir başka ülkede olsa devletin çalışmalarını engellemekten belki de vatandaş hakkında soruşturma açılır. Biz de vatandaş çaresizlikten kendi önlemini almak zorunda kaldığı için yapılacak bir şey yok. Vatandaşının hacet ihtiyacını bile gidermekten aciz olan bir belediyenin il sınırları içerisinde yaşamanın dayanılmaz acısı içerisinde yaşamanın keyfini sür sürebildiğin kadar. Vatandaş dönüp ‘Alo Ankara ne olacak benim halim’ diye bağırsa alacağı cevapta ‘şansın açık olsun’ olacağı için ona da gerek görmüyor.

Neresinden bakarsanız bakın Sivaslı gardaşım Edirne’den Kars’a hatta yerden göğe kadar haklı gözüküyor da temel sorun haksızlara gereken cezayı kim verecek? Vatandaşın mağduriyetini kim giderecek? Allaha şükür ki ‘alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste’ diye bir sözümüz var da her şeyi Allah’a havale edip geri çekilebiliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder