Ogün ŞANLI
Öteden beri Türkiye’de devletin, vatandaşın hayatını
kolaylaştırmak veya vatandaşın kendisini güvende hissedebilmesi için yapılması
gerekenler konusunda üzerine düşeni yapmadığı yönünde bende bir inanç oluşmuş
durumda.
Oysaki bu güne kadarki tüm hükümetler sosyal devlet
kavramını, insan odaklı politikaları uygulayacaklarını söyleyerek temel
politikalarının insanın huzuru ve mutluluğu olduğu ninnileriyle bizi
yönettiler. Hatta bu konularda reform üzerine reform yaparak ülkeyi reform
yorgunu, halkımızı da reform manyağı haline getirdiler. Bu konularda yarış
öylesine hızlandı ki, bazı iktidarlar kendilerinin halkın hizmetkarı olduğunu
söylerken bunu bir adım ileri taşıyan bazı iktidarlar da halkımızın kölesi
olduklarını ilan ettiler.
Tabi siyasi iktidarlar böyle söylerse yerel
yöneticiler hiç bundan geri kalır mı? Başta valilerimiz, belediye
başkanlarımız, kaymakamlarımız, il özel idarelerimiz, mahalle ve köy
muhtarlarımız ve köy ihtiyar heyetlerimiz olmak üzere kendisini bu halka hizmet
etmek için adayan kamu adına görev yapan bilumum kurum ve kuruluşlarımız siyasi
iktidarların bu insan odaklı yönetim biçimi aşklarını daha da ileri taşıyarak
“Bu söylenenlerin en az yüz katı da bizden” diyerek tüm halkımızı gerekirse
gidecekleri her yere sırtlarında taşımaya hazır ve nazır olduklarını naralar
atarak efkar-ı umumiyeye ilan ettiler.
Peki gerçek durum buysa, Sivaslı gardaşımın olmayan
hacet sorununu kim veya kimler neden sorun haline getirerek bu konudaki krizi
tüm dünyaya mal etti? Bu sorunu çıkaranlar Sivaslı gardaşımın bu konuyu
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya
Avrupa Adalet Divanı’nın gündemine taşıyamayacağını düşünüyorlarsa
yanılabilirler.
Bu olayda da görüldüğü üzere sosyal medyanın gücü
sayesinde artık çok büyük sandığımız bir çok insan ile kurum veya kuruluşlar
çok küçük, çok küçük sandığımız bir çok insan ile kurum veya kuruluş da çok
büyük olmaya başladı. Kim ne derse desin artık küçük sandıklarımız da şekil
‘A’da da görüldüğü üzere tabiri caizse, ‘kodummu oturtuyor.’
Eskiden olduğu gibi bazı medya gruplarının gücünü
arkasına alarak sağa sola çamur atıp, gizli kamera ayaklarıyla vs nemalanma
devri çoktan kapandı. O işleri yapanların büyük bir çoğunluğu artık ya
İstanbul’da Taksim’de ya da Ankara’da Ulus’ta simit satmaya başladılar.
Asıl konumuz olan ve artık uluslararası bir boyut
kazanan Sivaslı gardaşımın hacet meselesi bildiğiniz gibi şöyle başlamıştı:
Sivas Belediyesi eski sanayi bölgesinde bazı binaları yıkma kararı almış ancak
anlaşılan şudur ki bazı esnaf ekmeğini kaybetmemek için bu binaları boşaltmayı
biraz ağırdan alarak pasif bir direniş göstermeye başlamış. Sen misin binayı
boşaltmayan? Her zaman olduğu gibi işgüzarlar hemen görevden vazife çıkararak
iç hizmet mevzuatını da biraz zorlayarak sanayi esnafının tuvaletini yerle bir
etmişler.
Mağdur olan esnaf da yerel televizyonları çağırarak bu
sorunlarını yerinde tespit ettirmişler. Esnaflardan birisi de çok haklı olarak
belediye başkanına şu soruları soruyor: Sen en son yıktırman gereken tuvaleti
neden en önce yıktırdın? Yarın senin işçilerin de burada çalışacaklar peki
onlar hacetlerini nerede giderecek? Eskiden olduğu gibi yere bir çukur kazıp
onu mu kullanacaklar? Hadi varsayalım ki senin işçilerinin böyle bir sorunu
olmayacak peki bana gelen müşterilerim bana sorsa ki gardaş burada lavabo var
mı diye ben onlara gardaş ‘Belediye Başkanımız yıktırdı biz de Belediyenin
önünü kullanıyoruz sen de git orayı kullan mı’ diyelim? Tabi tüm bu ifadelerin
kırılma noktası ‘şu elime yazıklar olsun ki ben ona oy verdim’ ve ‘yağdanlık
elinde gezenler var ustalara sesleniyorum yağdanlıklarınızı dükkanlarınızda ve
işleriniz için kullanın’ sözleriydi. Biz yağdanlıkların en azından sanayi
sitelerinde gerçek amaçları doğrultusunda kullanıldığını sanıyorduk ki bu
açıklamalardan yağcıların ve yağdanlıklarının her yerde, her meslekte iyi iş
gördüğünü de anlamış olduk. Petrol üreticisi olmayan ülkemizde bu kadar yağcı
yağdanlığıyla dolaşıyorsa bunların en azından ülke ekonomisine verdikleri
zararın bir gün mutlaka hesabı sorulmalıdır.
Temizliğin çok önemli olduğunu, esnafın tamamına
yakınının namaz kıldığını, bu esnafın abdestini nasıl alacağından tutun da
kendilerinin de hacet ihtiyacı için arabalarına atlayıp evlerine mi gitmeleri
gerektiği ve en önemlisi de yıkılan bu tuvaletin içinin fayanslarının yapımı,
musluklarının kapı ve penceresinin de esnafın kendi arasında topladığı parayla
yapılmış olmasına rağmen bunlarında sökülüp götürüldüğünü mallarının
çalındığını yüksek sesle ancak Anadolu saygı ölçüsünü de elden bırakmadan
kantarın topunun kaçmamasına da büyük bir özen göstererek Türk ve dünya
kamuoyuna açıkladılar. Burada hela yerine lavabo, belediyenin içi yerine önü
terimlerinin kullanılmış olması bunun en büyük kanıtıdır. Tüm esnaf adına bu
açıklamayı yapan işçimizin video kaydı şu anda tüm sosyal paylaşım sitelerinde
izlenme rekoru kırmaya devam ediyor.
Vatandaşın bu ve buna benzer sorunlarının çözümü için
var olan belediyelerin vatandaşa sorun yaratması bizim ülkemize mahsus bir şey
olması gerekir. Bu olup bitenlerden sonra yerel yöneticiler hangi işlemi yaptı
çok merak ediyorum. Esnafın sorunun çözülmediğinden eminim de benim merakım
acaba belediye bu konuyla ilgili kaç zabıta görevlendirdi? Bu esnafa hangi yeni
sorunlar yaratıldı? Hangi cezalar kesildi? Ben bunları merak ediyorum. Başta
ilin valisi olmak üzere Sivas milletvekilleri bu konuya duyarlı davrandı mı
yoksa bu konu onların ilgi alanına girmedi mi? vs…
Sevindirici olan şey şudur ki, hayatını idame
ettirebilmek için devletinin hiçbir kurum veya kuruluşundan hiçbir beklentisi
olmayan ve hayatını kendi yetenekleri ve becerisi ölçüsünde idame ettirebileceği
şuuru çok yüksek olan halkımız bu konuda gerekli bağışıklığa ve beceriye
sahiptir. Örneğin şehirleri, kazaları, kasabaları, köyleri sel basar, bir
bakmışsınız tüm vatandaş seferber olmuş birbirini kurtarıyor. Kimisi beline ip
bağlamış, kimisi el ele tutuşmuş kimisi botla, kimisi yüzerek hummalı bir
faaliyette… Bu yapılanlar bir başka ülkede olsa devletin çalışmalarını
engellemekten belki de vatandaş hakkında soruşturma açılır. Biz de vatandaş
çaresizlikten kendi önlemini almak zorunda kaldığı için yapılacak bir şey yok.
Vatandaşının hacet ihtiyacını bile gidermekten aciz olan bir belediyenin il
sınırları içerisinde yaşamanın dayanılmaz acısı içerisinde yaşamanın keyfini
sür sürebildiğin kadar. Vatandaş dönüp ‘Alo Ankara ne olacak benim halim’ diye
bağırsa alacağı cevapta ‘şansın açık olsun’ olacağı için ona da gerek görmüyor.
Neresinden bakarsanız bakın
Sivaslı gardaşım Edirne’den Kars’a hatta yerden göğe kadar haklı gözüküyor da
temel sorun haksızlara gereken cezayı kim verecek? Vatandaşın mağduriyetini kim
giderecek? Allaha şükür ki ‘alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste’ diye bir
sözümüz var da her şeyi Allah’a havale edip geri çekilebiliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder