Ogün ŞANLI
Her sabah TRT TÜRK televizyonunca verilen ve radyoda
da naklen yayınlanan dünya basınındaki o günkü haber başlıklarının verildiği
‘haberdar’ programını arabada dinliyorum. Gerçekten de çok güzel bir program.
Sunucuları da muhteşem. Yabancı gazetelerin isimlerini söylerken bile büyük bir
özen gösterdikleri ve diksiyonlarının da çok mükemmel olduğu ortada. Umarım bu
program hep devam eder. Biliyorsunuz bizde bu tür programlar bir sabah
‘halkımız beğenmedi’ gerekçesiyle sorgusuz sualsiz yayından kaldırılabilir.
Yeter ki zülfü yâre dokunulsun.
Çoğunlukla başta Çin, Japonya, ABD, Almanya,
İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya, İspanya gibi G-20 veya AB üyesi ülkeler
olmak üzere zaman zaman da D-8 ülkelerinde yayınlanan yüksek tirajlı
gazetelerdeki başlıkları dinlerken iki konu dikkatimi çekiyor. Birincisi bu
ülkelerde yayınlanan bazı gazetelerin tirajlarının 8-10 milyon olması, ki tek
başına bir gazetenin tirajı bile ülkemizde yayınlanan gazetelerin toplam
tirajlarının birkaç katı, bu konunun mutlaka gazete sahipleri tarafından
derinlemesine değerlendirilmesinde fayda var. Bir ikincisi ise aynen ülkeyi
yönetenler ile halkımız arasındaki gündem farklılığı gibi ülke gündemimiz ile
dünyanın gündemi arasında çok büyük bir uçurumun olması. Aynı radyonun saat
başı ‘ülkemizde öne çıkan haberler’ diye yayınladığı haberleri dinlemek
gerçekten de bu ülkenin bizim gibi mütedeyyin vatandaşları için bir işkence,
bir vicdan azabı, bir ızdırap… Hatta programın kalitesi ve selameti bakımından
bu bölüm hiç yayınlanmasa daha iyi olur.
Ekonomik büyüklük olarak dünyanın 17. büyük
ekonomisine sahip olduğumuz için bizim de (gelişmiş ülkeler) G-20 zirvesine
davet edildiğimizi bir sabah hepimiz medyadan öğrendik. Tarihi ne olursa olsun
bir gün mutlaka AB’ye üye olabilmek için yıllarımız geçti ve D-8’in de kurucu
üyesi olarak ülke gündemimiz neden bu ülkelerle değil de daha çok az gelişmiş
S-20 (sondan yirmi) ülkelerin gündemleriyle örtüşüyor. Bunun enine boyuna
değerlendirilmesinde fayda var.
Ancak itiraf etmek zorundayım ki bir konuda biz de
dünya gündemiyle atbaşı yarışıyoruz. O da “kadına şiddet ve taciz” konusu.
Bizde bir kadının Taksim meydanında yere yatırılarak vücudu bıçak darbeleriyle
kalbura çevrildiği saatlerde dünyanın bir çok ülkesinde de birçok kadının aynı
muameleye tabi tutulduğundan emin olabilirsiniz. Tabi ufak tefek yöntem
farklılığı olabilir. Biz de genelde kadınlar kıbleye doğru yatırılarak islami
usullerle bu tür muamelelere tabi tutulmasına karşın diğer birçok gelişmiş
ülkede buna çok fazla riayet edilmediği de bir vaka. Yine bizde konu, komşu,
dost, düşman kadın nasıl dövülürmüş görsün diye daha çok ağız burun yüz ve göz
darbelerine ve morartmalarına önem verilmesine karşın onların bu konuya biraz
daha itinalı yaklaştıkları da bir gerçek. Yine bizde kadın-erkek ilişkileri ve
evlilik konularında yorum yapanların hemen hemen tamamına yakını ya hayatında
hiç evlenmemiş müzmin bekar, ya üçüncü evliliğinin ilk günlerinde mesut ve
mutlu ya da birkaç bayan arkadaşıyla gizli saklı hayatını idame ettirmeye
çalışıyor. Oysa ki onlarda bu konulara daha bir bilimsel yaklaşıldığı ve sosyal
hizmetlerin biraz daha yaygınlaştırılması için çaba gösterildiği gerçeğini de
gözden uzak tutmamak lazım. Taciz konusuna fazla girmesek daha iyi olur. Bu
konunun altından daha çok falcılar, cinciler, üfürükçüler ve elinde çok önemli
erk veya devletin imkanlarını kullandıran birçok anlı şanlı adam çıktığı için
alim Allah bizi de cin çarpar. Konya’da şiddet gören kadınlara silah talimi
verilmeye başlanması ise bu işe bulduğumuz Türk işi çözümün en mükemmel örneği
ve çağın buluşu olarak tarihteki yerini alacaktır.
Farklı gündem konularına kısaca bir göz atacak olursak
yukarıda söz ettiğim ülkelerin gündemi daha çok havacılık ve uzay sanayi,
ticaretin ve özellikle de dış ticaretin serbestleşmesi, ağır sanayi, sosyal
güvenlik, çevre, küresel ısınma, sera gazları, Kyoto Protokolü, yerel ve genel
seçim yapılan ülkelerde bunlara ilişkin konular vs.
Buna karşın bizim gündemimizde ‘Eti Bakır Samsun
İşletmesi’nde yaklaşık 300 ton ağırlığındaki amonyak tankının 3 ton
ağırlığındaki kapağı monte edilirken işçilerin üzerine düştü. Meydana gelen
kazada ilk belirlemelere göre 5 işçi hayatını kaybetti, 16 kişi yaralandı’
konuyu biraz araştırdığınızda işçi ölüm oranları bakımından dünyada 3. sırada
yer aldığımız gerçeğiyle karşılaşınca hadi gel de çık bu işin içinden. Aynı
tarihlerde dünyada benzer haber olarak sadece Bangladeş’te bir tekstil
fabrikasında patlama olduğu ve 120 kişinin öldüğü haberi var.
Gündemimizdeki başka bir konu ‘Çamlıca tepesine
yapılacak cami’… Tartışmalara bakınca sanırsınız ki daha dün Müslüman olmuş bir
ülkede yaşıyoruz ve biz Türkler bu Müslümanlığı gönüllü kabul etmemişiz,
birileri bizi döve döve, zorla Müslüman yapmış. Biz bunu tartışırken Çek
Cumhuriyeti’nin başkenti 1.3 milyon nüfuslu Prag’da ve Macaristan’ın başkenti 2
milyon nüfuslu Budapeşte’de her yıl 15 milyonluk İstanbul’un ürettiğinden daha
fazla ürettiği turist sayısının daha da artırılması için başta kamuya ait
binaların otele dönüştürülmesi de dahil hangi önlemlerin alınması gerektiği
tartışılıyor. Yine biz TEM ve E-5 otoyolunun İstanbul’un içerisinde kalan
bölümlerine sağlı sollu AVM’ler, futbol stadyumları ve Avrupa’nın en büyük
adliye binasını dikerek trafiğin hızlı akışı için planlanan bu yolları da ara
sokaklara dönüştürüp trafiği kilitledikten sonra, bir de olimpiyatlara aday
olarak ortaya çıkarsak buna sadece ‘yuh’ denmez de ne denir? Daha geçen
günlerde İstanbul’daki 58. üniversitenin açılışı büyük bir törenle yapıldı.
Sanırsınız ki İstanbul üniversite kenti… Eğer öyleyse burnumuzun dibindeki
Çanakkale, Bursa, Edirne, Sakarya, Kocaeli, Bolu’nun vb ne şehri olması
düşünülüyor? Dünyadaki metropollerle İstanbul’un hangi gündemi örtüşüyor
gerçekten ben de merak ediyorum. Dünya şehri İstanbul’u beton yığınına çevirmek
hangi aklın, hangi mantığın ürünüdür ve bir gün bu İstanbul’u bu beladan kim
nasıl kurtaracak insan düşünmeden edemiyor.
Diğer gündem maddelerimize kısaca bakacak olursak…
Allah hiçbir ülkenin başına böyle gündemler vermesin. Daha dün devlet olmuş
yüzlerce devlet geriye dönüp arkasına bakmadan ülkesinin kalkınması, refahı ve
demokrasisinin geliştirilmesi için kendisini parçalarken biz oturmuş kurucu
irademizi ve kurucumuzu tartışıyoruz. Tıpkı yıllar önce atalarımızın meleklerin
erkek mi yoksa dişi mi olduklarını aylarca tartıştığı gibi. Daha geçen hafta
İspanya’da yapılan seçimlerde Katanya’nın ayrılmasını savunan bir partinin iki
hafta içerisinde %10 oy kaybettiğini görünce bizim üniter yapımızı tartışmaya
açanlar için, insan Allah bir ülkeye hem vatandaşın hem de teröristin
hayırlısını versin demekten kendisini alamıyor. Bizim vatandaşımız gibi
teröristimiz de hayırsız. Okul yakan, öğretmeni öldüren, iş makinalarını
kundaklayan, hakkını hukukunu savunduğunu iddia ettiği kendi vatandaşlarının
çocuklarını kıtır kıtır kesen bir teröristten ne olur?
Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünün kutlanmasının
yasak edilmesinin tartışılmaya açılması bir kırılma noktası olmuştu. Muhteşem
Yüzyıl dizisiyle padişahımızın yatak odasının ve halvet iş ve işlemlerinin de
tartışmaya açılması ikinci kırılma noktası olduğu gibi artık ülke gündemimizin
iyice ayaklar altına alındığını ve yerlerde sürüm sürüm süründüğünü
söyleyebiliriz. Bütün bu gürültü ve patırtı arasında yaratılan gündem
kirliliğini de fırsat bilen Milli Eğitim Bakanlığının sessiz ve derinden
yürüttüğü çalışmaların eğitim sistemimiz üzerindeki derin tahribatının
etkilerinin kokusu daha sonra ortaya çıkacağı için bu konuya fazla bulaşmadan
siyasi iktidar ve muhalefetin arasındaki son söz düellosunu izleyince acaba bu
konuların tartışıldığı dünyada başka bir ülke var mı diye merak ediyorum. Ne de
olsa ülke ülke olalı böyle bir gündem zulmü görmedi. Tüm bu olup bitenleri
görünce insanın evde oturup hiç dışarı çıkmadan ‘ney’ çalası geliyor.
Türkiye’nin çok dinamik bir ülke
olduğu ve gündemin çok hızlı değiştiği yönünde bir fikir birliği olduğu bir
gerçek. Ancak, ya ülke gündemimiz bize, ya da dünyaya uymuyor, ya da biz ülke
gündemini kendimize veya dünyaya uyduramıyoruz bu da bir gerçek. Unutmamak
lazım ki bir ülkenin gündemi o ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi
gelişimi ile demokrasisinin gelişmişlik düzeyiyle doğru orantılıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder