Ogün ŞANLI
Cumhuriyetimizin 89. kuruluş yıldönümü
kutlamaları bana 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in “GAP’ı
gaptırmam” sözünü ve rahmetli Aşık Veysel’in “Olmasa” adlı şiirindeki “
Koyun kurt ile gezerdi. Fikir başka başka olmasa” dizelerini hatırlattı.
Bilindiği gibi 1980 askeri ihtilalinden sonra Sayın
Demirel yine şapkasını alıp gitmek zorunda kalmıştı. O dönem DPT Müsteşarı olan
rahmetli Turgut Özal, ABD’nin desteğini arkasına alıp askerlerle de kol kola
girerek ön plana çıkmıştı. Rahmetli Özal, ihtilal dönemindeki bakanlığı
sırasında ve ihtilalden sonra kurduğu ANAP’ın Genel Başkanlığı döneminde hatta
seçimlerden sonra Başbakanlığı sırasında, Sayın Demirel’in çok önem verdiği
başta Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) olmak üzere bazı projelerine sarkmaya
başlamıştı. Rahmetli Özal DPT Müsteşarlığı döneminde bu projeler hazırlanırken
projelerin bazılarının altında parafının olduğunu hatta bazı projeleri Sayın
Demirel’e imzaya kendisinin sunduğunu iddia ederek çok zorlamayla da olsa
anılan projelerden rant elde etmeye çalışıyordu.
Ancak buna fazla dayanamayan Sayın Demirel’in
bu olup bitenlere karşı suskunluğunu bozarak “GAP’ı gaptırmam” diyerek
aslanlar gibi nasıl da kükrediğini o günleri yaşayanlar çok iyi hatırlar.
Düşünebiliyor musunuz? İhtilalden sonra Sayın Demirel’in partisi (AP)
kapatılmış, Başbakanlığı gitmiş, Zincirbozan’a sürgün edilmiş, itilmiş,
kalkılmış… Tüm bu olup bitenlere rağmen metanetini korurken, söz konusu GAP
olunca nasıl şahlandığını görenler GAP’ın Sayın Demirel için ne anlama
geldiğini de çok daha iyi anladılar. Ne denilebilir ki bu hizmetleri
inkar etmeye çalışanlar utansın.
Öldükten sonra kahraman yapma hastalığımıza alet
ettiğimiz Rahmetli Aşık Veysel’in yukarda sözünü ettiğim sözlerinin ne
büyük anlamlarla yüklü olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu sözlerin yazılmış
olduğu bir toplumun fertleri olarak elbette ki fikirlerin, niyetlerin,
muratların ne demek olduğunu az da olsa biz de anlarız. 1972 yılında lisede
okurken sosyoloji mantık öğretmenim ta o tarihlerde rahmetli Veysel’in bu
sözlerinin ABD’deki bazı üniversitelerde ders olarak okutulduğunu bize
söylemişti. Ancak bizim bu sözlerden yeterince ders çıkardığımız konusunda
önemli şüphelerim var.
Asıl konumuza gelecek olursak… Bilindiği gibi 29 Ekim
1923’te TBMM, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası)’nda yaptığı
değişiklikle, devletin yönetim biçimini Cumhuriyet olarak ilan etmiştir. 1924
yılında ise Cumhuriyetin ilanı şenliklerle kutlanmıştır. 2 Şubat 1925′te,
Dışişleri Bakanlığı’nca düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim’in bayram
olması önerilmiştir. 19 Nisan’da ise teklif TBMM tarafından kabul edilmiştir.
628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim, 1925′ten itibaren ülke içinde ve dış
temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır. O tarihten başlayarak
günümüze kadar da Cumhuriyet Bayramı tüm yurtta ve dış
temsilciliklerimizde büyük bir heyecanla ve bayram havasında sorunsuz bir
şekilde kutlanmıştır.
Ancak ne olduysa, bu konuda bizim bilmediğimiz hangi
sorunlar yaşandıysa, bir sabah kalktık ki 05 Mayıs 2012 tarihli Resmi Gazetede
“ Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” yayımlanarak başta Cumhuriyet Bayramı
kutlamaları olmak üzere tüm resmi bayram kutlamaları ve törenler için yeni bir
düzenleme getirmiş. Bu yılki 19 Mayıs kutlamaları ve son olarak 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yaşanan olaylardan da anlaşılacağı
üzere konu mundar edilmiştir. Durup dururken bu milletin bayram kutlamalarına
ve törenlerine burnunu sokarak ülkede kaos yaratmak fikri nerden ve kimden
çıktıysa onun bir heykelini TBMM’nin önüne yapmak şart oldu. Ya kardeşim
bu milletin bayramıyla seyranıyla uğraşacağınıza başta terör olmak üzere ülkeyi
kasıp kavuran yüzlerce sorunla uğraşsanız daha iyi olmaz mı?
Bu yönetmelik yayımlandığı gün ülkeyi yönetenlerin
gündemi buyken tüm basının ve halkın gündemi Tunceli’de PKK’lı teröristlerle
çıkan çatışmada şehit olan Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş Yıldırım Akbulut,
Jandarma Komando Onbaşı Mehmet Coşkun Kılıç ve Jandarma Komando er İlhan
Zerender için Ankara, Şemdinli ve İzmir’de düzenlenen cenaze törenleri
ile Türkçe ve Kürtçe yakılan ağıtlardı.
Yine 11 Nisan 2012 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan ve halk arasında 4+4+4 yasası olarak bilinen 12 yıllık zorunlu
eğitime ilişkin bu düzenleme bir gecede aceleyle ve yangından mal kaçırırcasına
toplumun ilgili kesimlerince doğru dürüst tartışılmadan neden yayımlandı?
Türkiye’nin eğitim sistemine hangi yeni katkıyı sağlayacağı düşünüldü? Bu
eğitim sisteminden sonra daha çok bilim adamımız mı yetişecek daha çok Nobel
Ödülümü alınacak yoksa teba bir toplumun yetiştirilmesi mi hedefleniyor. Bu
konu bu ülkenin normal vatandaşları tarafından hala anlaşılmış değil. Ancak bu
konuda Başbakan’a soru sormak için özel olarak sertifikalandırılmış ve
yetkilendirilmiş bir gazetecinin son olarak bir televizyon kanalında Sayın
Başbakan’a söylediği “ Sayın Başbakan’ım… Buraya gelmeden önce bir yaşlı
teyzeyle karşılaştım. Size çok selam söyledi ve dedi ki; Çıkarılan bu
yasadan sonra imam hatiplerin orta kısmı da açılmış olacak ve ben öldükten
sonra torunum benim için fatiha okuyacak” sözü konu hakkında bize bir fikir
veriyor. Eğer gerçekten de gerekçe buysa peki adama sormazlar mı ‘Ya
kardeşim biz daha dün Müslüman olmuş bir millet değiliz ki bu ülkede kim
ne zaman imansız, Kuran’sız ve Fatiha’sız öldü de bizim haberimiz olmadı.’
Yaklaşık 100 bin camisi ve 100 bin din görevlisi olan bir ülkede zaten böyle
bir şeyin olması da mümkün değil. Hepsi nur içinde yatsın bizim
ecdadımızın tamamına fatiha okunmuştur. Olur ya senin yakınlarından hısım veya
akrabalarından Fatiha’sız ölenler olduysa o da senin sorunun.
Ülkeyi yönetenlerin gündemi bu eğitim zırvasıyken buna
karşın ülkenin ve vatandaşın gerçek gündemi; “ Amasya’da meydana gelen bombalı
saldırıda yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede şehit olan iki askerden
Astsubay Üstçavuş Osman Cantürk Göl’ün cenazesi memleketi Osmaniye’nin Düziçi
İlçesi’nde toprağa verildi. Şehit eşi Emine Göl, tabutun yanına gelerek, “Sana
verdiğim sözü tuttum ağlamadım. Gönlün rahat mekanın cennet olsun şehidim. Seni
hiç unutmayacağım” oldu.
Hiçbir alt yapısı hazırlanmadan kırık dökük bir
şekilde zorla çıkarılan bu kanunun ilk uygulamasındaki tüm rezaletleri millet
olarak yakinen izledik. Tüm bunlar olup biterken terör, Doğu ve
Güneydoğu’daki şehirlerde kol geziyor; askeri birlikler, polis karakolları,
valilik ve kaymakamlık binaları teröristler tarafından ateş altında
tutuluyordu. Hatta ortalarda güvenlik kuvvetlerinin dışarı bile çıkamadığı
yönünde şehir efsaneleri dolaşıyordu. Yine aynı günlerde basındaki “
Hakkari-Çukurca Karayolu üzerinde askeri aracın geçişi sırasında PKK’lılar
tarafından yola yerleştirilen patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu 4 asker
şehit oldu, 5 asker yaralandı” Şu haber vatandaşın gerçek gündemi hakkında bize
bir fikir veriyor.
Terör, kan ve göz yaşı arasında şehitlerimizin akan
kanları gölgesinde bu düzenlemeleri aceleyle yapmak hangi akla hizmetse bunu
anlamak mümkün değil. Bayram kutlamaları ve törenlerin genini bozmak eğitim
sistemimizin kimyasını bozmak bunlara karşı çıkanları gizli Ergenekoncu
zırvasıyla tehdit etmek bu ülkede geri teper. Benden söylemesi.
Ülkemizde uzun zamandır halkımızın büyük çoğunluğu
tarafından tartışılan “ülkeyi yönetenlerin gizli gündemleri var. Uygun ortam
bulduklarında bunu uygulamaya koyacaklar” teorisinin her seferinde
ilgililer ve yetkililer tarafından reddedildiğini biliyoruz. Ancak
görünen şudur ki ülkeyi yönetenlerle halkımızın gündemi çok farklı.
Son olarak Cumhuriyet Bayramı’nın halk tarafından
kutlanılmasına kısıtlama getirirken bile ülkenin gündeminin farklı olduğunu hep
birlikte gördük. Ülkeyi yönetenlerin gündeminin Sayın Cumhurbaşkanı ve eşinin
Çankaya Köşkünde verdiği resepsiyona askeri erkanın eşleriyle birlikte katılıp
katılmayacakları oluştururken, ülkenin gündemini yine PKK’nın Şırnak baskını,
Adana’da bir Polisin yakılması, kan, göz yaşı, terör, açlık grevleri, kebap
keyfi, barikat muamması, Ortadoğu’da dönen dolaplar, Suriye politikasının
iflası vb önemli konular oluşturuyordu.
Sonuç olarak, bir kısım medya ve yandaş medyanın can
havliyle konuyu şuraya buraya çekip farklı şeyler üretmeğe çalıştığı ve ülkeyi
yönetenleri her zaman olduğu gibi yine yanlış yönlendirdiği anlaşılıyor.
Yağdanlık ve yardakçılar ne derse desin, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında
tüm halkımız ülkeyi yönetenlere şu mesajı vermiştir: “ Cumhuriyet ve onun
kazanımlarıyla barışık ol canımı ye. Ben sana oy da veririm hükümet de yaparım
hatta seni cumhurbaşkanı bile yaparım. Ancak Cumhuriyet ile bir sorununu
görürsem, polisinin biber gazı, copu, su tankerleri bana vız gelir.
Onları ulustan önüme katar
Anıtkabir’e kadar kovalar, yine de “Cumhuriyetimi gaptırmam” Daha ileri
gidersen ilk seçimde peşine düşersem seni Ankara’nın dışına çıkarırım haberin
olsundur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder