20 Haziran 2013 Perşembe

CUMHURİYETİMİ GAPTIRMAM…

Ogün ŞANLI

Cumhuriyetimizin 89. kuruluş yıldönümü  kutlamaları bana 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in “GAP’ı gaptırmam” sözünü ve rahmetli Aşık Veysel’in “Olmasa” adlı şiirindeki  “ Koyun kurt ile gezerdi. Fikir başka başka olmasa” dizelerini hatırlattı.
Bilindiği gibi 1980 askeri ihtilalinden sonra Sayın Demirel yine şapkasını alıp gitmek zorunda kalmıştı. O dönem DPT Müsteşarı olan rahmetli Turgut Özal, ABD’nin desteğini arkasına alıp askerlerle de kol kola girerek ön plana çıkmıştı. Rahmetli Özal, ihtilal dönemindeki bakanlığı sırasında ve ihtilalden sonra kurduğu ANAP’ın Genel Başkanlığı döneminde hatta seçimlerden sonra Başbakanlığı sırasında, Sayın Demirel’in çok önem verdiği başta Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) olmak üzere bazı projelerine sarkmaya başlamıştı. Rahmetli Özal DPT Müsteşarlığı döneminde bu projeler hazırlanırken projelerin bazılarının altında parafının olduğunu hatta bazı projeleri Sayın Demirel’e imzaya kendisinin sunduğunu iddia ederek çok zorlamayla da olsa  anılan  projelerden rant elde etmeye çalışıyordu.
Ancak buna fazla dayanamayan  Sayın Demirel’in  bu olup bitenlere karşı suskunluğunu bozarak “GAP’ı gaptırmam” diyerek aslanlar gibi nasıl da  kükrediğini o günleri yaşayanlar çok iyi hatırlar. Düşünebiliyor musunuz? İhtilalden sonra Sayın Demirel’in partisi (AP) kapatılmış, Başbakanlığı gitmiş, Zincirbozan’a  sürgün edilmiş, itilmiş, kalkılmış… Tüm bu olup bitenlere rağmen metanetini korurken, söz konusu GAP olunca nasıl şahlandığını görenler GAP’ın Sayın Demirel için ne anlama geldiğini de çok daha  iyi anladılar. Ne denilebilir ki bu hizmetleri inkar etmeye çalışanlar utansın.
Öldükten sonra kahraman yapma hastalığımıza alet ettiğimiz Rahmetli Aşık Veysel’in  yukarda sözünü ettiğim sözlerinin ne büyük anlamlarla yüklü olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu sözlerin yazılmış olduğu bir toplumun fertleri olarak elbette ki fikirlerin, niyetlerin, muratların ne demek olduğunu az da olsa biz de anlarız. 1972 yılında lisede okurken sosyoloji mantık öğretmenim ta o tarihlerde rahmetli Veysel’in bu sözlerinin ABD’deki bazı üniversitelerde ders olarak okutulduğunu bize söylemişti. Ancak bizim bu sözlerden yeterince ders çıkardığımız konusunda önemli şüphelerim var.
Asıl konumuza gelecek olursak… Bilindiği gibi 29 Ekim 1923’te TBMM, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası)’nda yaptığı değişiklikle, devletin yönetim biçimini Cumhuriyet olarak ilan etmiştir. 1924 yılında ise Cumhuriyetin ilanı şenliklerle kutlanmıştır. 2 Şubat 1925′te, Dışişleri Bakanlığı’nca düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim’in bayram olması önerilmiştir. 19 Nisan’da ise teklif TBMM tarafından kabul edilmiştir. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim, 1925′ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır. O tarihten başlayarak  günümüze kadar da Cumhuriyet Bayramı tüm yurtta ve dış temsilciliklerimizde büyük bir heyecanla ve bayram havasında sorunsuz bir şekilde kutlanmıştır.
Ancak ne olduysa, bu konuda bizim bilmediğimiz hangi sorunlar yaşandıysa, bir sabah kalktık ki 05 Mayıs 2012 tarihli Resmi Gazetede “ Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” yayımlanarak başta Cumhuriyet Bayramı kutlamaları olmak üzere tüm resmi bayram kutlamaları ve törenler için yeni bir düzenleme getirmiş. Bu yılki 19 Mayıs kutlamaları ve son olarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yaşanan olaylardan  da anlaşılacağı üzere konu mundar edilmiştir. Durup dururken bu milletin bayram kutlamalarına ve törenlerine burnunu sokarak ülkede kaos yaratmak fikri nerden ve kimden çıktıysa onun  bir heykelini TBMM’nin önüne yapmak şart oldu. Ya kardeşim bu milletin bayramıyla seyranıyla uğraşacağınıza başta terör olmak üzere ülkeyi kasıp kavuran yüzlerce sorunla uğraşsanız daha iyi olmaz mı?
Bu yönetmelik yayımlandığı gün ülkeyi yönetenlerin gündemi buyken tüm basının ve halkın gündemi Tunceli’de PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş Yıldırım Akbulut, Jandarma Komando Onbaşı Mehmet Coşkun Kılıç ve Jandarma Komando er İlhan Zerender  için Ankara, Şemdinli ve İzmir’de düzenlenen cenaze törenleri ile Türkçe ve Kürtçe yakılan ağıtlardı.
Yine 11 Nisan  2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve halk arasında 4+4+4 yasası olarak bilinen 12 yıllık zorunlu eğitime ilişkin bu düzenleme bir gecede aceleyle ve yangından mal kaçırırcasına  toplumun ilgili kesimlerince doğru dürüst tartışılmadan neden yayımlandı? Türkiye’nin eğitim sistemine hangi yeni katkıyı sağlayacağı düşünüldü? Bu eğitim sisteminden sonra daha çok bilim adamımız mı yetişecek daha çok Nobel Ödülümü alınacak yoksa teba bir toplumun yetiştirilmesi mi hedefleniyor. Bu konu bu ülkenin normal vatandaşları tarafından hala anlaşılmış değil. Ancak bu konuda Başbakan’a soru sormak için özel olarak sertifikalandırılmış ve yetkilendirilmiş bir gazetecinin son olarak bir televizyon kanalında Sayın Başbakan’a söylediği “ Sayın Başbakan’ım… Buraya gelmeden önce bir yaşlı teyzeyle karşılaştım. Size çok selam söyledi ve dedi ki;  Çıkarılan bu yasadan sonra imam hatiplerin orta kısmı da açılmış olacak ve ben öldükten sonra torunum benim için fatiha okuyacak” sözü konu hakkında bize bir fikir veriyor. Eğer gerçekten de  gerekçe buysa peki adama sormazlar mı ‘Ya kardeşim biz daha dün Müslüman olmuş bir millet  değiliz ki bu ülkede kim ne zaman imansız, Kuran’sız ve Fatiha’sız öldü de bizim haberimiz olmadı.’ Yaklaşık 100 bin camisi ve 100 bin din görevlisi olan bir ülkede zaten böyle bir şeyin olması da  mümkün değil. Hepsi nur içinde yatsın bizim ecdadımızın tamamına fatiha okunmuştur. Olur ya senin yakınlarından hısım veya akrabalarından Fatiha’sız ölenler olduysa o da senin sorunun.
Ülkeyi yönetenlerin gündemi bu eğitim zırvasıyken buna karşın ülkenin ve vatandaşın gerçek gündemi; “ Amasya’da meydana gelen bombalı saldırıda yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede şehit olan iki askerden Astsubay Üstçavuş Osman Cantürk Göl’ün cenazesi memleketi Osmaniye’nin Düziçi İlçesi’nde toprağa verildi. Şehit eşi Emine Göl, tabutun yanına gelerek, “Sana verdiğim sözü tuttum ağlamadım. Gönlün rahat mekanın cennet olsun şehidim. Seni hiç unutmayacağım” oldu.
Hiçbir alt yapısı hazırlanmadan kırık dökük bir şekilde zorla çıkarılan bu kanunun ilk uygulamasındaki tüm rezaletleri millet olarak yakinen izledik. Tüm bunlar olup biterken terör,  Doğu ve Güneydoğu’daki şehirlerde kol geziyor; askeri birlikler, polis karakolları, valilik ve kaymakamlık binaları teröristler tarafından ateş altında tutuluyordu. Hatta ortalarda güvenlik kuvvetlerinin dışarı bile çıkamadığı yönünde şehir efsaneleri dolaşıyordu. Yine aynı günlerde basındaki “ Hakkari-Çukurca Karayolu üzerinde askeri aracın geçişi sırasında PKK’lılar tarafından yola yerleştirilen patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu 4 asker şehit oldu, 5 asker yaralandı” Şu haber vatandaşın gerçek gündemi hakkında bize bir fikir veriyor.
Terör, kan ve göz yaşı arasında şehitlerimizin akan kanları gölgesinde bu düzenlemeleri aceleyle yapmak hangi akla hizmetse bunu anlamak mümkün değil. Bayram kutlamaları ve törenlerin genini bozmak eğitim sistemimizin kimyasını bozmak bunlara karşı çıkanları gizli Ergenekoncu zırvasıyla tehdit etmek bu ülkede geri teper. Benden söylemesi.
Ülkemizde uzun zamandır halkımızın büyük çoğunluğu tarafından tartışılan “ülkeyi yönetenlerin gizli gündemleri var. Uygun ortam bulduklarında bunu uygulamaya koyacaklar” teorisinin her seferinde  ilgililer ve yetkililer tarafından reddedildiğini biliyoruz. Ancak görünen şudur ki ülkeyi yönetenlerle halkımızın gündemi çok farklı.
Son olarak Cumhuriyet Bayramı’nın halk tarafından kutlanılmasına kısıtlama getirirken bile ülkenin gündeminin farklı olduğunu hep birlikte gördük. Ülkeyi yönetenlerin gündeminin Sayın Cumhurbaşkanı ve eşinin Çankaya Köşkünde verdiği resepsiyona askeri erkanın eşleriyle birlikte katılıp katılmayacakları oluştururken, ülkenin gündemini yine PKK’nın Şırnak baskını, Adana’da bir Polisin yakılması, kan, göz yaşı, terör, açlık grevleri, kebap keyfi, barikat muamması,  Ortadoğu’da dönen dolaplar, Suriye politikasının iflası vb önemli konular oluşturuyordu.
Sonuç olarak, bir kısım medya ve yandaş medyanın can havliyle konuyu şuraya buraya çekip farklı şeyler üretmeğe çalıştığı ve ülkeyi yönetenleri her zaman olduğu gibi yine yanlış yönlendirdiği anlaşılıyor. Yağdanlık ve yardakçılar ne derse desin, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında tüm halkımız ülkeyi yönetenlere şu mesajı vermiştir: “ Cumhuriyet ve onun kazanımlarıyla barışık ol canımı ye. Ben sana oy da veririm hükümet de yaparım hatta seni cumhurbaşkanı bile yaparım. Ancak Cumhuriyet ile  bir sorununu görürsem, polisinin biber gazı, copu, su tankerleri bana vız gelir.

Onları ulustan önüme katar Anıtkabir’e kadar kovalar, yine de “Cumhuriyetimi gaptırmam” Daha ileri gidersen ilk seçimde peşine düşersem seni Ankara’nın dışına çıkarırım haberin olsundur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder