Ogün ŞANLI
Rahmetli Özal’ın Türk ekonomisini, turizm, tekstil,
inşaat ve otomotiv olmak üzere dörtlü saç ayağına oturtmak için yoğun çaba
gösterdiğini biliyoruz. Bu konuda da çok başarılı olduğu anlaşılmaktadır.
Geldiğimiz noktada Türk ekonomisinin dinamosunun hala bu dört sektör olduğu açık
seçik ortada.
Aradan geçen yaklaşık 23 yılda bu sektörlere yeni bir
sektör ekleyememiş olmamız ülke adına çok üzücü. Bunu neden başaramadığımızın
bir çok nedeni olduğu malumunuz. Ancak, bence en önemli neden, küreselleşmenin
ülkemize etkilerini iyi yönetememek ve iyi yönlendirememektir.
1980’li yıllarda hız kazanmaya başlayan
küreselleşmenin 2000’li yıllarda en üst seviyeye çıkmaya başladığı ve yeni bir
bin yıla girerken özellikle de bilişim ve iletişim teknolojisi sayesinde
hayatımızın değişeceğini ve kolaylaşacağını hatta milenyum diye adlandırılan
yeni bir çağda yaşayacağımızı sanarak çok mutlu olmuştuk.
Cep telefonu abone sayısının 67 milyonu geçtiği ve
bunun her yıl yaklaşık % 8 oranında artarak büyümeye devam ettiği, 15 milyon
internet kullanıcısının olduğu ve internet erişimine sahip hane oranın % 43
olduğu da dikkate alındığında ülkemizin bu teknolojinin çok iyi bir tüketicisi
olduğunu herkes itirazsız kabul ediyor.
İtiraf etmek zorundayım ki eski ABD Devlet Başkanı
Bill Clinton’un milenyum çağına girerken yaptığı konuşmadan çok etkilenmiştim.
Yüzlerce televizyon kanalı tarafından naklen yayınlanan konuşmada özetle
gelişen teknoloji sayesinde 2000’li yıllarda ABD’de doğan vatandaşlarının 100
yaşından sonra yaşlanmaya başlayacağı müjdesini vermişti.
Bilişim ve iletişim teknolojisindeki son yıllarda
yaşanan başdöndürücü gelişmeyi bazı ülkelerin halkın sağlığı ve refahı için en
üst seviyede kullandığı bazı ülkelerin de yarattığı markalarla bu teknoloji
pazarından inanılmaz oranlarda pay aldıkları gerçeği bilinmektedir
Çok az sayıda teknoloji, bilişim ve iletişim
teknolojileri kadar insan yaşamını etkilemiştir. Küreselleşmenin dinamosunu
oluşturan ve bilginin toplanmasını, işlenmesini, depolanmasını, ağlar aracılığı
ile bir yerden bir yere iletilmesini sağlayan iletişim ve bilgisayar
teknolojilerini de kapsayan bütün teknolojiler “bilgi teknolojisi” olarak
adlandırılmaktadır. Bizim bu teknolojilerde bir marka yaratarak yukarıda
saydığım sektör sayısını artırarak ülke ekonomisine kazandıramamış olmamızın
affedilir bir yanı olamaz.
Bilişim ve iletişim teknolojilerinin, bilgiye
ulaşılmasını ve bilginin oluşturulmasını sağlayan her türlü görsel, işitsel,
basılı ve yazılı araçlar olduğu bilinmektedir. Bizim bu teknolojiyi nasıl
kullandığımıza kısaca bakacak olursak, itiraf etmek zorundayım ki çok da iç
açıcı bir durumda olmadığımız hatta yüz kızartıcı bir sonuçla karşılaştığımız,
bu teknolojiye ihanet ve delalet içerisinde bulunduğumuz anlaşılmaktadır.
Önceleri özel hayatın gizliliğini yerle bir ederek
vatandaşlarımızın telefonlarının dinlenmesi hatta yasal olmayan yollarla elde
edilen bu bilgilerin mahkemelerde delil olarak kullanılmasından sonra
geldiğimiz noktada sayın başbakanın çalışma odalarına dinleme cihazları
yerleştirilerek böcek sektöründe bir patlama yaratılması bu teknolojiye
ihanetin kudurmuş hali olarak tanımlansa yeridir.
Ortada Başbakanının çalışma odasının bile emniyetini
sağlayamayan bir devletle karşı karşıya olduğumuz gerçeği dururken bu ülkenin
güvenliğinin emniyetinden nasıl emin olabiliriz?
Bu konu, ‘tamam anladık, sizlerin
telefonları iş yerleri, evleri dinleniyor da onda ne var ki benim çalışma odam
bile dinleniyor’ diyerek geçiştirilecek bir konu olamaz. Risk oranı en yüksek
olan bir bölgede bulunan ülkemizin emniyetinin emniyetsizliğine bu açıdan
bakmak çok sağlıklı bir yaklaşım olamaz. Bu konuda ne gerekiyorsa derhal
yapılmalıdır. Aksi taktirde telafisi mümkün olamayan sonuçlarla
karşılaşacağımız çok açık ve sarih ortadadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder