20 Haziran 2013 Perşembe

BARIŞ DİLİ

Ogün ŞANLI

Son günlerin en moda, en mega ve en etkin sözcüğü ‘barış dili’. Bugünlerde hangi televizyonu, hangi radyo kanalını, hangi gazeteyi, dergiyi açsanız barış dili ve onun faydaları konusundaki masalları dinlemeniz mümkün.
Bir kısım medya ve çevreler barış dilinin her gün üç defa yemekten önce söylenmesini önerirken, bir kısım medya ve çevreler ise yemekten sonra söylenmesi halinde her derde deva olacağını öğütlüyorlar.
Diğer taraftan bazıları da alternatif tıpta bu sözcüğün yerini başka hiçbir sözcüğün tutmadığını iddia ediyor. Bir kısım çevreler de, bu ve benzer sözcüklerin İngilizce olarak hatta özellikle de Amerikan aksanıyla söylenmesinin söyleyenlere çağ atlatabileceğini, ülke ve dünya barışına en üst seviyede katkı sağlanabileceğini öneriyorlar.
Eski milletvekillerinden Prof. Dr. Mithat Melen’le daha vekil olmadan önce, sanıyorum 2001 yılında, Ankara’da bir yemekte karşılaştığımızda televizyonda o günkü IMF Türkiye Şefi İtalyan asıllı Carlo Cottarelli konuşuyordu. Görseniz sanırsınız ki, dünyanın en önemli adamı… Kasım kasım kasılıyor. Tüm basın adamın peşinde, adım adım izliyorlar. O da ister istemez, haklı olarak kendisini bir şey sanıyor. Hoca, ‘şu adama bak ya! Gören de sanacak ki adam kimsenin bilmediği bir şeyleri söylüyor. Ya kardeşim senin o söylediklerini biz yıllardır söylüyoruz kimse bizi anlamıyor. Çünkü biz Türkçe söylüyoruz. Hiçbir Türk bizi anlamıyor. Sen dua et ki, sen İngilizce söylüyorsun. Herkes seni bizden daha iyi anlıyor’ diye kendi kendisine konuşunca biz de gülmek zorunda kalmıştık.
Bu konuşmadan birkaç ay sonra Antalya’da yapılan Turizm Yatırımcıları Derneği’nin bir sempozyumuna katılmıştım. Öğlen yemeğinde bir baktım Cottarelli tam karşımda oturmuyor mu! Bu fırsatı kaçırmam mümkün mü? Hemen sordum: ‘Sayın Cottarelli birkaç ay önce Ankara’da karşılaştığımız bir Türk profesör bana dedi ki, ‘Onun söylediği her şeyi hatta daha fazlasını biz yıllardır hep söylüyoruz. Ancak biz Türkçe söylediğimiz için halk bizi anlamıyor. O İngilizce söylediği için herkes onu daha iyi anlıyor dedi’ dedim. Gülerek bana, ‘Evet sizin profesör doğru söylüyor’ dedi. ‘Ekonominin kuraları evrenseldir. Sorunlar da çözümleri de evrenseldir. Onu kimin hangi dilde söylediği çok da önemli değil’ dedi.
Televizyonlardaki barış dili havarilerini izlerken fark ediyor musunuz bunlardan bazıları kendilerini Türk halkına daha iyi ifade edebilmek için çoğunlukla ‘peaceful language, soft language, soft power vb’ sözcükleri nasıl da Türk işi İngilizceleriyle şiir gibi söylüyorlar. Bazı okuyucular sorabilir ‘ İyi de bu sözcüklerin anlamı ne?’ Cevap veriyorum… Merak ediyorsan yazarsın Google’a o söyler sana onların ne demek olduğunu.
Televizyonlarda, gazetelerde barış dilinin en üst seviyede kullanılarak bir barış dili kültürü oluşturulması için şurasını burasını patlatan bir kısım yazar çizer takımına sesleniyorum: ‘Ya kardeşim siz bu ülkenin, biz mütedeyyin vatandaşlarından ne istiyorsunuz? Bizden illa da bir şey olmamızı, sizin istediğiniz dili kullanmamızı bizden zorla yumuşak bir toplum yaratma hakkını size kim veriyor? Bizim kahraman bir millet olduğumuzu yedi düvel biliyor sen mi bilmiyorsun? Biz hayatınızın hiçbir döneminde sizden bir şey olmanızı istedik mi?’
Barış diline gerekli sadakati göstermediği için İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin gitti, yerine en iyi barış dilini kullanacağından emin olduğumuz Muammer Güler geldi. İlk barış dili mesajında Güney Doğu’nun dağından, taşından, ovasından, deresinden, çayından çok yakında barış fışkıracağını kamu oyuna ilan etti. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın da barış dili konusunda çok zayıf kaldığı, eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da hangi dili kullanması gerektiği yönünde sürekli tereddütler yaşadığı için kendilerine yol verildiği konuşuluyor.
CHP’de barış dili bir bayan milletvekili tarafından ihlal edildiği için partiden istifalar başladı. Zaten birisi yanlışlıkla hapşırsa grip olma hastalığı kangrenleşen CHP, barış dilinin kullanılması konusunda da çatırdamaya ve her kafadan bir ses çıkmaya başladı.
Barış dilini en iyi kullanan ve bu kültüre katkı sağlayanların bu yıl Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterileceği yönünde şehir efsaneleri anlatılmaya başlandı. Hadi göreyim sizi yiğitlerim…
Her konuda olduğu gibi barış dili konusunda da kimse bizim fikrimizi sormaya bile gerek duymadı ama olsun… Yine de, ben bu konudaki görüşümü kamuoyuna saygıyla sunmaya karar verdim.
‘Bak barış dili havarisi çok bilen twitterci yazar çizer kardeşim! Ben her zaman Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın nevi şahsına münhasır Rizeli dilini senin kullandığın o barış diline bin kez tercih ederim.
Sen ey başbakanımıza oy vermeyeceğini bağırarak büyük bir sinirle söyleyen öğretmen arkadaşım!
Sen o oyunu da al köyüne dön. Sen öğretmen olabilirsin ama barış dili konusunda sende kültür gedikliği olduğu aşikar. Sen ya bu eksikliğini en kısa zamanda gider ya da sonsuza kadar sus.
Şöyle bir ülke hayal edin… Dindar gençlik, dindar ordu, dindar üniversite, dindar bürokrasi, dindar basın üzerine de barış dilini oturttunuz mu kim tutar bizi çağ atlarız çağ. Bilim, teknoloji, uzay bizden sorulur. Nobel üzerine Nobel kazanır hatta gerekirse Osmanlı’nın sınırlarını bile biraz daha öteleyerek yeni bir imparatorluk bile kurarız. Son zamanlarda televizyonlarda sık sık görmeye alıştığımız Adnan Oktar’lardan, Ali Rıza Demircan’lardan ve Sibel Üresin’lerden sağınızda solunuzda yüzlerce olduğunu bir hayal edebiliyor musunuz?

Dindar toplumun bu dindarlarının bulunduğu her ortam buram buram seks kokar. Sizin bildiğiniz böyle bir dünya varsa el ele tutuşup gidip hep beraber orada yaşayabiliriz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder