Ogün ŞANLI
Son günlerin en moda, en mega ve en etkin sözcüğü
‘barış dili’. Bugünlerde hangi televizyonu, hangi radyo kanalını, hangi
gazeteyi, dergiyi açsanız barış dili ve onun faydaları konusundaki masalları
dinlemeniz mümkün.
Bir kısım medya ve çevreler barış dilinin her gün üç
defa yemekten önce söylenmesini önerirken, bir kısım medya ve çevreler ise
yemekten sonra söylenmesi halinde her derde deva olacağını öğütlüyorlar.
Diğer taraftan bazıları da alternatif tıpta bu
sözcüğün yerini başka hiçbir sözcüğün tutmadığını iddia ediyor. Bir kısım
çevreler de, bu ve benzer sözcüklerin İngilizce olarak hatta özellikle de
Amerikan aksanıyla söylenmesinin söyleyenlere çağ atlatabileceğini, ülke ve
dünya barışına en üst seviyede katkı sağlanabileceğini öneriyorlar.
Eski milletvekillerinden Prof. Dr. Mithat Melen’le
daha vekil olmadan önce, sanıyorum 2001 yılında, Ankara’da bir yemekte
karşılaştığımızda televizyonda o günkü IMF Türkiye Şefi İtalyan asıllı Carlo
Cottarelli konuşuyordu. Görseniz sanırsınız ki, dünyanın en önemli adamı… Kasım
kasım kasılıyor. Tüm basın adamın peşinde, adım adım izliyorlar. O da ister
istemez, haklı olarak kendisini bir şey sanıyor. Hoca, ‘şu adama bak ya! Gören
de sanacak ki adam kimsenin bilmediği bir şeyleri söylüyor. Ya kardeşim senin o
söylediklerini biz yıllardır söylüyoruz kimse bizi anlamıyor. Çünkü biz Türkçe
söylüyoruz. Hiçbir Türk bizi anlamıyor. Sen dua et ki, sen İngilizce
söylüyorsun. Herkes seni bizden daha iyi anlıyor’ diye kendi kendisine
konuşunca biz de gülmek zorunda kalmıştık.
Bu konuşmadan birkaç ay sonra Antalya’da yapılan
Turizm Yatırımcıları Derneği’nin bir sempozyumuna katılmıştım. Öğlen yemeğinde
bir baktım Cottarelli tam karşımda oturmuyor mu! Bu fırsatı kaçırmam mümkün mü?
Hemen sordum: ‘Sayın Cottarelli birkaç ay önce Ankara’da karşılaştığımız bir
Türk profesör bana dedi ki, ‘Onun söylediği her şeyi hatta daha fazlasını biz
yıllardır hep söylüyoruz. Ancak biz Türkçe söylediğimiz için halk bizi
anlamıyor. O İngilizce söylediği için herkes onu daha iyi anlıyor dedi’ dedim.
Gülerek bana, ‘Evet sizin profesör doğru söylüyor’ dedi. ‘Ekonominin kuraları
evrenseldir. Sorunlar da çözümleri de evrenseldir. Onu kimin hangi dilde
söylediği çok da önemli değil’ dedi.
Televizyonlardaki barış dili havarilerini izlerken
fark ediyor musunuz bunlardan bazıları kendilerini Türk halkına daha iyi ifade
edebilmek için çoğunlukla ‘peaceful language, soft language, soft power vb’
sözcükleri nasıl da Türk işi İngilizceleriyle şiir gibi söylüyorlar. Bazı
okuyucular sorabilir ‘ İyi de bu sözcüklerin anlamı ne?’ Cevap veriyorum… Merak
ediyorsan yazarsın Google’a o söyler sana onların ne demek olduğunu.
Televizyonlarda, gazetelerde barış dilinin en üst
seviyede kullanılarak bir barış dili kültürü oluşturulması için şurasını
burasını patlatan bir kısım yazar çizer takımına sesleniyorum: ‘Ya kardeşim siz
bu ülkenin, biz mütedeyyin vatandaşlarından ne istiyorsunuz? Bizden illa da bir
şey olmamızı, sizin istediğiniz dili kullanmamızı bizden zorla yumuşak bir
toplum yaratma hakkını size kim veriyor? Bizim kahraman bir millet olduğumuzu
yedi düvel biliyor sen mi bilmiyorsun? Biz hayatınızın hiçbir döneminde sizden
bir şey olmanızı istedik mi?’
Barış diline gerekli sadakati göstermediği için
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin gitti, yerine en iyi barış dilini kullanacağından
emin olduğumuz Muammer Güler geldi. İlk barış dili mesajında Güney Doğu’nun
dağından, taşından, ovasından, deresinden, çayından çok yakında barış
fışkıracağını kamu oyuna ilan etti. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın da barış
dili konusunda çok zayıf kaldığı, eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın da hangi dili kullanması gerektiği yönünde sürekli tereddütler
yaşadığı için kendilerine yol verildiği konuşuluyor.
CHP’de barış dili bir bayan milletvekili tarafından
ihlal edildiği için partiden istifalar başladı. Zaten birisi yanlışlıkla
hapşırsa grip olma hastalığı kangrenleşen CHP, barış dilinin kullanılması
konusunda da çatırdamaya ve her kafadan bir ses çıkmaya başladı.
Barış dilini en iyi kullanan ve bu kültüre katkı
sağlayanların bu yıl Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterileceği yönünde şehir
efsaneleri anlatılmaya başlandı. Hadi göreyim sizi yiğitlerim…
Her konuda olduğu gibi barış dili konusunda da kimse
bizim fikrimizi sormaya bile gerek duymadı ama olsun… Yine de, ben bu konudaki
görüşümü kamuoyuna saygıyla sunmaya karar verdim.
‘Bak barış dili havarisi çok bilen twitterci yazar
çizer kardeşim! Ben her zaman Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın nevi
şahsına münhasır Rizeli dilini senin kullandığın o barış diline bin kez tercih
ederim.
Sen ey başbakanımıza oy vermeyeceğini bağırarak büyük
bir sinirle söyleyen öğretmen arkadaşım!
Sen o oyunu da al köyüne dön. Sen öğretmen olabilirsin ama barış dili konusunda sende kültür gedikliği olduğu aşikar. Sen ya bu eksikliğini en kısa zamanda gider ya da sonsuza kadar sus.
Sen o oyunu da al köyüne dön. Sen öğretmen olabilirsin ama barış dili konusunda sende kültür gedikliği olduğu aşikar. Sen ya bu eksikliğini en kısa zamanda gider ya da sonsuza kadar sus.
Şöyle bir ülke hayal edin… Dindar gençlik, dindar
ordu, dindar üniversite, dindar bürokrasi, dindar basın üzerine de barış dilini
oturttunuz mu kim tutar bizi çağ atlarız çağ. Bilim, teknoloji, uzay bizden
sorulur. Nobel üzerine Nobel kazanır hatta gerekirse Osmanlı’nın sınırlarını
bile biraz daha öteleyerek yeni bir imparatorluk bile kurarız. Son zamanlarda
televizyonlarda sık sık görmeye alıştığımız Adnan Oktar’lardan, Ali Rıza
Demircan’lardan ve Sibel Üresin’lerden sağınızda solunuzda yüzlerce olduğunu
bir hayal edebiliyor musunuz?
Dindar toplumun bu dindarlarının
bulunduğu her ortam buram buram seks kokar. Sizin bildiğiniz böyle bir dünya
varsa el ele tutuşup gidip hep beraber orada yaşayabiliriz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder