5 Mart 2013 Salı

YATAY ANLAŞMA ve KABOTAJ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN




Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında bir Hava Ulaştırma Anlaşması imzalanması için AB komisyonu ve üye ülkeler tarafından Türkiye nezdinde yoğun girişimler devam ediyor. AB, pek çok ülke ile imzaladığı Yatay Anlaşmayı Türkiye ile de imzalamakta kararlı görünüyor. Peki ya Türkiye? 
Sivil havacılık sektörünün düzenlenmesi konusunda Avrupa standartlarını benimsemiş ve JAA tam üyeliği ile bunu başarmış Türkiye, bu güne kadar elde ettiği kazanılmış hakları ile topluluk hükümlerinden doğacak olan yeni düzenlemeler konusunda bir ikilemle karşı karşıyadır.
AB ile görüşmeleri devam eden Yatay Anlaşma’nın imzalanması halinde Türkiye’yi bekleyen tabloyu çizmeden önce bu kanunun tarihsel sürecini kısaca gözden geçirmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
Bilindiği gibi; Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın (ATAD) 5 Kasım 2002 tarihinde aldığı karar ile AB Hava Ulaştırma Politikaları yeni bir boyut kazanmıştır. Karar ile Adalet Divanı, AB Üyesi 8 Devletin ABD ile imzaladığı ve Açık Semalar (open- skies) hükümlerini de içeren İkili Hava Ulaştırma Anlaşmaları’nın belirli maddelerinin Topluluk mevzuatına aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Söz konusu anlaşmalar milli havayolu ilkesinden hareketle sözleşmeci taraflara milli havayolu kriterlerine uymayan havayollarının trafik haklarını ve tayinlerini kısıtlama, iptal etme ve reddetme hakkı veriyordu.
Mahkemeye göre bu hükümler AB mevzuatına iki yönden aykırıydı: Birincisi; herhangi bir topluluk havayolunun (community carrier) ayırımcılık olmaksızın topluluk içi pazarda ve Üye Ülkelerden üçüncü ülkelere sefer düzenleme hakkının olmasını gerektiriyordu. Milli havayolu (national carrier) kavramı bu kapsamda bir ayırımcılık içeriyordu ve topluluk havayollarının hakkını engelliyordu. İkincisi üye ülkelerin bu konuya ilişkin hükümranlık haklarını AB’ne devretmesi nedeniyle söz konusu düzenlemeler AB Mevzuatını doğrudan ilgilendirdiği için  sadece AB Organları bu tarz düzenlemeler yapma yetkisine sahipti.
İkili Hava Ulaştırma Anlaşmalarında milli havayolu kriteri bir havayolunun bir ülke sınırları içerisinde ve o ülkenin milli kurallarına göre kurulmuş olması ilkesidir. Bu ilke çerçevesinde bir havayolunun anlaşmaya taraf ülkeler arasında sefer gerçekleştirme hakkını elde edebilmesi için her iki sözleşmeci ülkenin birisinde kurulmuş olması ve o ülkenin sivil havacılık otoritesinden İşletme Ruhsatı (AOC) almış olması gerekmekteydi. 
Mahkeme, topluluk sınırları içerisinde kurulmuş havayollarının milli havayolu değil, topluluk taşıyıcısı (community carrier)  olduğuna ve bütün üye devletlerin gerek uygulamalarında gerekse düzenlediği anlaşma metinlerinde ayırımcılık yapamayacağına karar verdi. Yani örneğin Lufthansa Havayolları bir Alman Havayolu değil, bir Topluluk taşıyıcısıdır. Bunun sonucu olarak sadece Almanya-Türkiye arasında sefer düzenleme hakkı bulunmamakta aynı zamanda AB Üyesi ülkelerden Türkiye’ye sefer düzenleme hakkına da sahip olması gerekmektedir. Üye Devletler, bunu engelleyecek herhangi bir düzenleme yapma yetkisine sahip değildir.  
Mahkemenin verdiği karar sonrası, II. Dünya Savaşından sonra 1944 yılında imzalanan Şikago Sözleşmesi gereğince bugüne kadar birlik üyesi devletlerin imzaladığı ve milli havayolu ilkesine dayanan yaklaşık 2000 ikili hava ulaştırma anlaşmasının hükümlerinin hukuki durumu tartışılır hale gelmiştir. AB Komisyonun havacılığı daha da serbestleştirerek üye ülke havayollarına yeni pazar alternatifleri yaratma çabaları da eklenince, mevcut anlaşmaların AB Mevzuatına uymayan hükümlerinin değiştirilmesi büyük bir zorunluluk haline gelmiştir. Yaşanan gelişmeler, Avrupa Birliği Havacılık Dış Politikasında bu değişikliklerin yapılmasına birincil önceliğin ve önemin verilmesi sonucunu doğurmuştur.
Söz konusu değişikliğin yapılması aşamasında iki temel yöntemin bir arada uygulanmasına karar verilmiştir. Birincisi;  AB Komisyonuna yetki vererek üçüncü ülkelerle AB üyesi ülkeler arasındaki anlaşmaların AB Komisyonu ile imzalanacak bir anlaşmayla, Yatay Anlaşma (Horizantal Agreement) mevzuatına uyumlu hale getirilmesi, ikincisi üye devletlerin mevcut ikili anlaşmalarına standart topluluk hükümlerini ekleyerek anlaşmalarını AB mevzuatına uyumlu hale getirmeleri. Bununla birlikte 29 Nisan 2004 tarih ve 847/2004 sayılı üye devletlerle Üçüncü Ülkeler Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmalarının Müzakeresi ve Uygulanmasına İlişkin Regulasyonla, üye ülkelerin yapacakları ikili sivil havacılık müzakerelerinin kapsamı belirlenmiştir. Regulasyona göre üye devletler, mevcut hava ulaştırma anlaşmalarını topluluk mevzuatına göre düzeltmek zorundadırlar ve aynı zamanda gerçekleştirdikleri müzakerelerin sonuçlarını Komisyona bildirmekle yükümlüdürler.
Bu tarihten sonra AB Komisyonu aldığı yetkiyle, AB üyesi olmayan üçüncü ülkelere yatay anlaşma imzalamak üzere ısrarlı tekliflerde bulunmuştur. Buna ilave olarak, münferiden AB üyesi ülkelerde hem öncelikle ülkemizin de dahil olduğu yakın Avrupa coğrafyasındaki ülkeler ve hem de gerek siyasi gerekse ekonomik olarak önemli avantajlar getirmesi sebebiyle ABD ile gerçekleştirdikleri ikili müzakerelerde, anlaşmaların topluluk mevzuatına uyumlu hale getirilmesi için ve yatay anlaşmanın imzalanması yönünde büyük çaba harcamışlardır.
2008 yılının Haziran ayında AB ile ABD arasında Açık Semalar (open-skies) olarak adlandırılan anlaşma imzalanmıştır. Söz konusu anlaşma sonrasında Open Skies Airlines Fransa-ABD ve Hollanda-ABD arasında seferlere başlamıştır.
Konu ile ilgili olarak Türkiye ile AB arasında bir Hava Ulaştırma Anlaşması imzalanması için AB komisyonu ve üye ülkeler tarafından Türkiye nezdinde israrlı ve yoğun girişimler devam etmektedir.
Ancak, AB komisyonu ile imzalanacak bir anlaşmada aşağıda sıralanan temel sorunlar ortaya çıkacaktır;
1- Yapılacak söz konusu anlaşmada, milli taşıyıcı yerine topluluk taşıyıcısı kavramı getirilirse bu konu ticari olarak Türkiye’nin aleyhine haksız hatta yıkıcı rekabet oluşturacak. AB üyesi 27 ülkenin hava yolu taşıyıcıları AB üyesi tüm ülkelerden Türkiye’ye seferler düzenleyebilecek ancak, aynı haklar Türk taşıyıcılarına sağlanmayacağı için Türk taşıyıcıları topluluk taşıyıcılarıyla nasıl rekabet edecek.
2- Türkiye’nin tanımadığı ancak AB üyesi olan bir devletin (GKRY) taşıyıcıları da aynı haktan yararlanırsa bu sorun siyasi olarak nasıl çözülecek.
3- İmzalanacak anlaşmaya ilişkin olabilecek sorunların ülkemizin üyesi bulunmadığı Avrupa Topluluğu Adelet Divanı (ATAD) tarafından çözüme kavuşturulacağı hükmü yer alırsa bu baştan ülkemiz aleyhine hukuki sorunlar doğuracak.
4- Son aşamada AB üyesi devletlerin taşıyıcıları Türkiye’de iç hatlarda da iki nokta arasında uçmaya başlayacak, 1 temmuz 1935 yılından bu güne kadar büyük bir çoşkuyla kutladığımız Kabotaj Bayramını yabancı taşıyıcıların mürettebatıyla birlikte Açık Semalar (Open Skies) bayramı olarak kutlamaya ve avazımız çıktığı kadar hoş geldin sefalar getirdin 8 inci trafik hakkı diğe bağırmaya havacılık sektörü olarak nekadar hazırız.
Bir tarafta yukarıda topluluk hükümlerinin yaratacağı düzenlemeler, diğer tarafta ise JAA’nin EASA’ya dönüştürülerek yalnızca AB üyesi ülkelerin üye olabildiği yeni yapıda bugüne kadar kazanılmış hakların (karşılıklı tanıma vb.) devamını sağlamak ve şu anda sadece gözlemci üye  olduğumuz, EASA’ya tam üye olarak karar mekanizmalarında da yer alabilmek için bu anlaşmayı imzalamak mecburiyetinde olduğumuzun da bilinmesi gerekir. AB ile tam entegrasyonun hedeflenmesi de dikkate alındığında önümüzdeki dönemde AB ile Yatay Anlaşmanın imzalanması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkacaktır.
Ancak, AB’ye ve EASA’ya üye olabilmenin olmazsa olmaz koşulu olan Yatay Anlaşmayı imzalarken yukarda belirtilen, ülkemiz aleyhine olabilecek haksız rekabetin, siyasi ve hukiki sorunların  en aza indirgenerek, anlaşmanın mütekabiliyet esaslarına oturtulması büyük önem taşımaktadır.
SHGM’nin bu konuda uzun zamandır başta AB yetkilileri olmak üzere, ülkemizdeki çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ile havacılık sektörünün tüm oyuncuları ile çeşitli ön toplantılar yaptığını ve dersine iyi çalıştığını yakinen biliyorum. Ayrıca sayın Bakanımızında bu konulara çok hakim olduğunu ve konuları yakinen takip ettiğini de biliyoruz.
Ancak, havacılık sektörümüzün, bu konuyu yeterince ciddiye alarak EASA standartlarına tam ve eksiksiz olarak uyarak, kurumsallaşarak küreselleşmeleri (Türk taşıyıcılarının kendi aralarında veya yabancı taşıyıcılar ile ticari, yakıt, bakım, yer hizmetleri, ikram, rezervasyon vb konularda stratejik iş ortaklıkları oluşturması veya birleşmesi) zorunluluğunu ve önümüzüdeki yıllarda AB taşıyıcıları ile kıran kırana rekabet edebilmek için gerekli hazırlıkları yaptığı yönünde önemli endişelerim var.
Umarımki bu konu, Temmuz 2009 ayı içerisinde yapılacak olan 10. Ulaştırma Şurasında da detaylı bir şekilde tartışılarak ülkemizin bu konudaki temel politikaları belirlenerek kamu oyuna açıklanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder